...
Boşluk... Şu anda hissettiğim tek şey boşluktu. Kalbimde, bedenimde, ruhumda veya gözlerimin önünde gördüğüm her şey boşluktan ibaretti. Sadece boştu işte. Bir anlam ifade etmiyor, bir rengi yoktu. Sadece basit karton kutular, kurşuni rengiyle parlayan bir bavul, üstünde sadece yatağın olduğu bir baza, basit bir çalışma masası, yanında toplasan elli santimetre eninde, boyu benden epeyce uzun olan bir raf ve basit bir pencere... Boşluk. Görünen gökyüzü bile bir boşluktan ibaretti. Her nedense şu an zihnimin içi de bomboştu. Sadece aptal gibi geziniyor, aptal gibi duruyor ve bana söylenen şeyleri sessizce dinliyordum. Ne bir tepki ne de bir ses vardı. Cephem; terk edilmiş, muharebe meydanını düşmanlara bırakmış gibiydi. Alt kattan gelen basit tıkırtılar eşliğinde gülme sesleri yükseldiğinde yorgun bir nefesi ciğerlerime çektim. Belki de bu uzun zaman sonra olanlara verdiğim ilk tepkiydi.
Yorgun adımlarla beyaz, çarşafın bile serili olmadığı yatağa doğru ilerledim. Oturduğumda karşımdaki çalışma masasının üstüne bıraktığım kitaplar yazılı koliler ile göz göze geldim. Ve işte o an zihnimde belki de bilmediğim bir kargaşanın çıkışının ilk anı bu olmuştu.
Yeni ev, demişti annem; yeni hayat, diye eklemişti hemen ardından eski evimizdeki aynamın önünde arkamdan omuzlarımı tutarken. Boynumun hemen yanından uzattığı yumuşak yüzüyle, güven verici bakışlarıyla konuşmuştu. Her şeye sıfırdan başlamak gibi düşün, demişti. Hangi her şeye sıfırdan başlayacaktım onu bile bilmiyordum ki.
Benim hayatım tıkırında ilerliyordu. Zorunda kalmadığım sürece kimseyle iletişim kurmuyor, mutlu mesut yaşıyordum. İki ev arasında gidip gelsem de kimsenin karışmadığı hayatımdan memnundum. Peki benim başlangıcım dediği bu başlangıç aslında anneme ait olurken, ben nasıl her şeye sıfırdan başlayacaktım. Benim geride silmek istemediğim onca şey vardı yani.
Annemin yeniden evlenmesi hatta yeniden aşık olduğunu iddia etmesi benim için yeni bir başlangıç kapısı değildi. Aksine karmaşık bir hikayeye başlamaktı.
Kapıdan bir ses duyduğumda ellerim dizlerimde öylece o tarafa baktım. Kapı yavaşça açılıp kafasını aralıktan uzatan kadınla göz göze geldiğimde, hem benim mesaimin başladığını hem de o tanıdık yalvaran ifadeyi fark etmiştim. "Misa?" dedi kısık bir sesle. Omuzlarının hemen aşağısında biten koyu kahverengi saçları yana doğru dökülmüş, hoş bir dalgayla salınıyordu. Çekik, saçları gibi çikolata kahvesi gözlerini çerçeveleyen kirpikleri irislerine gölgeler düşürüyordu. Bazen baktığımda anneme aşırı benzediğim için kendime kızıyordum. Ama sonra babamın genlerini bile bana vermekten çekindiği aklıma geliyor ve bu defa da yine kendime kızıyordum. Çünkü bilirsiniz, suçlayacak kimse kalmazsa bir tek kendinizle münakaşalara girersiniz.
"Efendim, anne?" dedim mırıldanarak. Son iki aydır sesim gereğinden düşük tonda çıkıyor olması onu hiç mi şüpheye düşürmüyordu. Hiç mi beni hayatımdan ettiği için üzülmüyordu. Kendisini düşünen bencil bir ebeveyn olarak anılmak bu kadar mı önemsizdi kendisi için... Anlamıyordum!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
have a soul in my body, s.eunseok
Fanfiction''iyi bir hafıza, en büyük cehennemdir.'' riize's eunseok 2023, september a jenosjupi originally