1

792 53 3
                                    

Elimdeki biradan bir yudum daha aldım. Isındığı zaman hiçbir tadı kalmıyordu. Hatta biraz beni anımsatıyor olabilirdi.

Bunaltıcı havada, rahatsız bankta otururken düşündüğüm buydu. Ben buz dolabına koyulması unutulan bir kutu biraydım. Mide kanserine, ülsere karşı koruyabilirdim. Diyabeti önleyebilirdim.Göğüs kanserinden koruyabilirdim. Kolesterole karşı etkili bir savaşçı olabilirdim. Yaşlanmanın bile önüne geçebilirdim! Eğer ki buz dolabına konmuş olsaydım. Keyifle içilirken bulunduğum vücuda sayısız faydayla birlikte girecektim. Ancak sıcak biranın bir tadı yoktur. Bu yüzden de birileri suratlarını ekşiterek beni lavaboya döküyordu.Sarı saçlı arkadaşıma doğru döndüm.

''Adam'ın seni tekrardan kandırmadığından emin misin? Çürümüş ürenin kokusunu alıyor gibiyim.''

Yüzümü buruşturdum. Metal kutuyu yeniden kokladım. Bira gibi kokuyordu.

Jeffrey eline ne zaman aldığını fark etmediğim taşı ayağıma attı.

'' Ben senin uçtuğunda yaptığın hatalarla dalga geçmiyorum.

Hafifçe kıkırdadım. Gerçek bir gülümseyiş için yeterince iyi hissetmiyordum. Kutunun dibindeki sıvıyı amaçsızca salladıktan sonra bankın yanındaki çöp kutusuna döktüm.

'' Onu ben içerdim Louis!''

'' Sana iyilik yaptım kabul et. Kaynamaya başlamıştı, iğrençti. ''

''Fazla seçicisin Lou..''

Omuz silkip ayağımın altındaki çimenleri ezdim. Belki de burada olmamın asıl sebebi buydu. Kabul edilebileceğim çok az iş vardı. Diğer taraftan kabul edebileceğim bir iş yoktu.İstediğim şartları sunmuyorlardı. Mesleğimin beni sömürmesine ise razı olamazdım.

Bakışlarımı parkın etrafında gezdirdim. Sürekli bu bankta oturmamın başka nedenleri de vardı. Prenses edasıyla etrafta dolaşan iri kıyım çocuğu kesmek oldukça zevkliydi. Bugün her zamanki yerinde değildi. Ağaçların arkasında durduğunu fark ediyordum. Gözlerim benden izinsiz onu takibe düşüyordu. Oturuşunu, yürüyüşünü, gülüşünü ezberlediğim bu çocuk hakkında hiçbir fikrim yoktu. Şu an neden yerinde oturmadığını merak ediyordum. Hatta sürekli oturduğu yere neden sürekli oturduğunu da merak ediyordum. Buraya neden geldiğini... Çünkü benim belki de en büyük sebebim oydu. Aynı saatte aynı banka gelip onu görebilmeyi umuyordum.

Sıkıntıyla nefesimi dışarı verdim. Ağaçlar onu görmemi zorlaştırıyordu. Ayağa kalktım. Beş adım öne iki adım sola ve gazete bayiisinin önündeydim. Günlük ödüllü bulmacamı alıp Jeffrey'nin yanına geri döndüm. Ödüllü bulmacalar öğlen sosislilerimizi bedavaya getirmenin en iyi yoluydu.

''Kalem ver.''

''Verdiğim kalemleri asla geri vermiyorsun. Hiç sanmıyorum.''

Oturup bulmacayı açtım. Jeff ise bu sırada ceplerinde kalem arıyordu. Sonunda ceketinin iç cebinde buldu.

Bulmacayı ortamıza serdim, kalemi bana verdi ve birlikte çözmeye başladık. Beynim gereksiz bilgiler üssü olduğu için pek zorlanmıyorduk. Benim bilemediklerimi ise Jeffrey'nin telefonundan bakıyorduk. Buna karşı olan bir kural yoktu, olsaydı da uyacağımızı düşünmüyordum.

Aradan geçen birkaç saatin ardından şifreyi ince kağıdın üzerinden yırttım. Katlayıp cebime koydum. Gün içerisindeki en mühim aktivitemi tamamlamıştım. Şimdi asıl işime geri dönebilirdim. Bakışlarımı tekrardan parkın etrafında gezdirdim. Çok aramama gerek kalmamıştı. Bu sefer asıl yerinde oturuyordu. Ben ise onu kolayca izleyebiliyordum.

PARKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin