Yelda ve Hasan ne kadar zamandır birbirlerine bakıyorlardı bilinmez...
Ta ki usta başının Hasan'ın kolunu dürtüp " Lan, eşek sıpası. Nerelere daldın, hadi bak git bir an önce depodan şu ayakkabıyı getir. Müşteriye ayıp oluyor." Diye gür sesiyle iki genç de birden kendine geldi.
Hasan başını salladı ve " Tamam, ustam kızma. Şimdi getiriyorum. " diyerek koşar adım depoya gitti. Ustasından ara ara azar işitirdi. Ama müşterinin önünde azar işitmesi. İşte bu ilk defa oluyordu.
Yelda hala ağzı açık bir şekilde giden genç adamın arkasından hayran hayran bakmaktaydı. Bunu gören annesi de sinirle kaşlarını çatarak kızının koluna vurdu ve " Kapa, kız ağzını. Sinek kaçacak. Azıcık ağır ol." Diyerek uyardı.
Bunu duyan Yelda da hemen kendine çeki düzen verdi. Neyse ki bir kaç dakika sonra da Hasan elinde tuttuğu bir çift 38 numara ayakkabıyla yanlarına geri döndü.
Yelda'nın annesine baktı ve " İstediğiniz ayakkabı hazır efendim." Dediğinde Yelda'nın annesi de ücreti ödeyerek ayakkabı poşetini aldı.
Gülümseyerek usta başı ve yardımcısı olan genç delikanlıya " İyi günler. " diyerek kızının kolundan tuttuğu gibi dükkandan çıkardı.
Anne kızın sonraki durakları o döneme ait kıyafet satan bir dükkana uğramak oldu. Anne kız burada çeşit çeşit kıyafetler denedi..
Hatta o döneme ait şapkalar, bir kaç elbise bile almışlardı. Yorulduklarını anlayınca da tarihi bir cay bahçesinde çay içerek dinlendiler.
Neredeyse akşam oluyordu. Yelda'nın annesi saatine baktı ve geç olduğunu anlayınca da telaşla ayağa kalkarak kızına " O, çok geç olmuş. Baban merak eder, gidelim bir an önce." Dedi.
Anne kız hesabı ödeyip tekrar zaman makinesine bindiler. İşte yine evlerine gelmişlerdi. Gelir gelmez Yelda daha ilk dakikadan eski dönemleri özlediğini fark etti. Öyle ki artık eski döneme gitmesi için bir sebebi de vardı.
Yelda ve ailesi evde dinlendikten sonra da Yelda ailesine baktı ve " Şimdi de sizden sürekli dinlediğim ama benim bir türlü göremediğim döneme götüreyim. " diyerek tekrar zaman makinesini çalıştırdı.
Bu sefer rotaları kendisinin doğduğu dönemdi. Anne ve babasının büyük bir aşk yaşadığı dönem... Ne çok dinlerdi. Hatta annesine bıkmadan anlattırır, annesi de " Artık, yeter kızım. En az yüz kez anlattım." Diye tatlı tatlı çıkışırdı.
İlk önce babasının evine gittiler. Eski tarihi evlerin olduğu sokakta durdukları sırada Yelda hayranlıkla etrafını inceledi.
Acaba babasının o dönemde yaşadığı ev hangsiydi. Yelda babasına baktı ve
" Babacığım, senin o hep bahsettiğin meşhur ev hangisi?" Diye sordu.Babası da bir süre etrafına baktı. İşte oradaydı. Tam karşısında bulunan, eski tarihi iki katlı bir evdi. Evin önünde ve arkasında küçük birer bahçesi vardı.
Alt katta babannesi otururdu. Üst kata ise tahta merdivenlerden çıkılıyordu. Kar yağdı mı hep bu merdivenler buz tutardı. Hatta babası öyle ki bu merdivenleri her sabah bir güzel tuzlardı.
En ufacık bir yürümede dahi tahtalar gıcırdardı. Hatta Yelda'nın babası da kimi zaman babası uyanıp da kızacak diye parmak ucunda yürürdü. Çok haşin bir adamdı rahmetli!
O anlar aklına gelince yaşlı adam hüzünlenmişti. Dolu gözlerle kızına baktı ve tam karşısında bulunan iki katlı evi " İşte orada." Diyerek işaret etti.
Yelda ve annesi de babasının işaret ettiği yöne baktığında babasının bahsettiği evle karşılaştılar.
Babası derin bir nefes aldı ve çaktırmadan göz yaşını sildi. Anne ve kıza döndü ve başıyla evi işaret ederek
" Hadi, gelin içeriye girelim. " dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çöpten Hayaller
ChickLitEn büyük hayali yazar olmak olan bir genç kızın yazdığı bir hikayeye gelen yorum, hayatını tamamen değiştirecek. Peki, yazdığı kitap karakterleri gerçek olursa?