3/ gerçek\

51 5 26
                                    


Simon: hey Marcy, uzun süredir gelmiyordun. hangi rüzgar buraya attı?

Marcy: haftaya şehir dışına çıkıyorum gitmeden ziyaret edeyim dedim

Wisteria: marcy, güzelim hoşgeldin

Marcy: hoşbuldum wisteria abla.

Simon minik bir Cafe de çalışıyordu. Burası bir aile işletmesiydi aslında. Wisteria ise şimdilik garsonda olsa yakında bu işletmeyi devir alacaktı. İkisi nişanlıydı ve Simon marcy'nin liseden arkadaşıydı.

Simon: peki nereye gideceksin?

Marcy: hani hep anlattığım ortaokul arkadaşlarım vardı ya

Simon: hatırladığım kadarıyla birinin ismi anne'di birde sarışın olan ismiii Sandra gibi birşeydi sanırım.

Marcy: ismi sasha, onların yanına gidiyorum.

Wisteria: neden geldiğin anlaşıldı. Yoksa buraya gelmezdin değil mi wu?

Marcy: hayır en çok geldiğim yer burası

Wisteria: çünkü başka bir yere gitmiyorsun. Çok nadir evden çıktığını görüyorum. Neyse sen otur herzamanki bol kremalı kapkeklerden mi?

Marcy: evet lütfen.

Marcy cam kenarında bir yere oturdu. Aşırı gergindi. Normalde çoğu şeyi kafasına takmazdı ama yıllardır görmediği arkadaşlarının yanına gitmek. Bu felaket olacakmış gibi geliyordu. Vazgeçmek için çok geçti. Nedense anne ve sashanın ondan nefret ettiğini düşünüyordu. Aylarca ölümle burun buruna geldikleri yerde mahsur kalmalarına sebep olmak nefret edilmek için yeterli bir sebepti. Yani en azından marcy için. Marcy düşüncelere dalmışken kapkekleri çoktan gelmişti. Marcy kapkeplerini yerken dışarıyı izliyordu. Dikkat dağıtıcı şeyler yapmayı seviyordu bu yüzden tamamen dışarıya odaklanıp yoldan geçen beyaz arabaları saymaya başladı.

Marcy: ben hâlâ onların arkadaşı mıyım?

Wisteria: iyi misin tatlım?

Marcy: hah?!

Wisteria: yine içinden konuştuğunu sanıyorsun. Söylediğini duydum bir sorun mu var?

Marcy, wisteria'yı hep ablası gibi görmüştü. Büyüdüğü şehirden ayrıldıktan sonra rahatça konuşabildiği tek kişi olmuştu.

Marcy: evet, sorun benim. Ben ve eylemlerim.

Wisteria: şu kurbağa dünyası olayı mı?

Marcy: evet. Az kalsın ölümlerine sebep olacağım kızların yanına gideceğim ve çok gerginim. Çok şey yaşandı, sana anlatmıştım. Varsayalım ki beni affettiler peki ya yinede arkadaş kalabilecekmiyiz. Yada bunları boşver peki şimdiki halimi sevecekler mi? Yani çok şey değişti ve sanırım biraz korkuyorum.

Wisteria: eğer seni sevmiyor olsalardı seni kurtarırlarmıydı?

Marcy: bilmiyorum...

Wisteria: marcy tatlım, bu halinlede mükemmelsin. Herkesin kötü huyları olabilir bu hiçbirşeye engel değil. Ne olmuş çok içiyorsan yada eskisi kadar mutlu değilsen herşey değişir buna engel olamazsın.

Marcy: teşekkür ederim abla.

Wisteria: rica ederim, şimdi keklerini ye ve kendini suçlamayı bırak.

Marcy: tamamdır. Bundan kolay ne var.

Marcy bu konuda yalan söylüyordu. Kendini suçlamayı kolay bırakamazdı. Ama yinede etrafındakiler onun için endişelenmesin diye yalan söyleyebilirdi. Bu birazda açıklama yapmamak içindi. Çünkü kelimeler duygular kadar etki bırakmıyordu. Üzülmek kelimesi gerçek duyguyu, o anki boşluğu asla tanımlayamazdı. Belki stres tanımlardı. Ama bu kelime bile asıl duygunun yanında yarım kalıyordu. Tek çare susmaktı. Çünkü yarım kalan cümleler, hiç konuşmamaktan daha derin izler bırakıyordu. Büyük ihtimal marcy uyumadan önce saatlerce bu konuşmayı düşünecek ve söylemek isteyip söyleyemediklerinden, yarım olarak tanımladığı cümlelerden pişmanlık duyacaktı. Tabi eğer sarhoş olmazsa.

Birsüre sonra camdaki yansıması dikkatini çekti. Tuhaf şekilde gözleri turuncu renkteydi. Bunun halisinasyon olmasına imkan yoktu. Bu gün hiç içmemişti. Yalnış gördüğünü düşünerek gözlerini ovdu. Tekrar baktığında turuncu gözlü yansıması kaybolmamıştı. Cama bakmayı bırakıp önüne döndü. Kapkeklerini bitirmişti.

'Beni görmezden gelmeyi bırak'

'HEY sana diyorum aciz insan'

Marcy: wisteria abla ben çıkıyorum. Hesap ne kadar?

Wisteria: 2$ tatlım

Marcy hesabı ödeyip hemen ayrıldı. Arabayla gelmemişti çünkü evi oldukça yakındı. Hızlı adımlarla apartmanın önüne geldi. Tuşların yanındaki ekranda beliren yansıması marcy'nin aksine gülüyordu.

Marcy: beni rahat bırak darcy

'Neden çok eğlenıyorduk'

marcy: daha fazla konuşmayacağım.

Marcy parolayı girip içeri girdi. Asansöre bindiğinde artık etrafı ayna doluydu.

'Çok acınasısın'

'Seni sevdiklerini mi düşündün?'

'Değiştin'

Marcy sonunda eve girdiğinde ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Kendini yeşil nevresimli yatağa atıp bir sigara yaktı. Neyseki odasında ayna yoktu. Başı ağrıyordu. Belliydi bu gece uyuyamayacaktı. Sigarası ağzındayken yataktan kalktı ve mutfağa gitti. Bir şişe port wine alıp odasına döndü. Bardak onu tatmin etmeyecekti...

Bu kitabın sevildiğine inanamıyorum. Toh au'mun finalini yazarken boş kalmamak için başlamıştım. Tabi pişman değilim. Herkese teşekkür ederim

Eski Arkadaşlar //amphibia(amfibiya) Au\\Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin