10 : Ben yakarım sigaranı

284 48 22
                                    

İyi okumalar!!

⭐️

Han kendi resim atölyesinde herşeyden habersiz bir şekilde resim çiziyordu. Bir yandan kendi yaşsdıklarını anlamlandırmaya çalışıyor bir yandan da bunları tuvaline yansıtmaya çalışıyordu. Uzun zamandır resimle ilgileniyor iyi bir ressam olmak istiyordu Han.

Üniversite sonrası mutlaka hedeflediği şeyi başaracaktı emindi ama önce üniversiteyi kazanmalıydı.

Bir süre sonra sıkılmış, paleti ve fırçasını ahşap masanın üzerine bırakmıştı. Ellerini lavaboda güzelce yıkayıp telefonunu eline aldı. Saati kontrol ettiğinde 14:37 olduğunu görmüş ve bugün kimsenin yazmadığını fark etmişti. Zaten genelde bir gruptakiler yazardı ama ne bileyim bugün özel bir gündü. Belki de onlar için önemli değildi sadece bir doğum günüydü.

Umursamazca telefonu masaya fırlattı. Önceden böyle şeyleri pek umursamasa da hep arkadaşlarından doğum günü mesajları gelir o ise teşekkür eder geçerdi. Her zaman boş gelmişti ona böyle şeyler ama bu yıl nedense kötü hissediyordu. Belki de hep onların mesajlarını umursamadığı içindi?

Han aklına gelen şey ile durakladı. Gizemli kutuya ne olmuştu? O tamamen aklından çıkmıştı. Sanırım kontrol etmeliydi. Bir an önce eşyalarını toparlayıp resim atölyesinden çıktı ve eve yürümeye başladı. Evi ile atölyesinin arasında çok bir mesafe yoktu bu yüzden yürümeyi tercih etmişti.

Bir dükkanın yanından geçerken gözüne bir şey takıldı. Minho ve yanında arkadaşı oturuyorlardı. Görmemiş gibi mi yapmalıydı yoksa gidip selam mı vermeliydi? Eğer gidip selam verirse onu darladığını veya takip ettiğini düşünebilir. Bu yüzden dükkanın yanında öyle geçmek için adımladı ama o sırada ismini seslenen tanıdık ses ile gözlerini sımsıkı yumdu. Böyle olmaması gerekiyordu.

Arkasını dönüp baktığında Changbin'in el salladığını gördü. Han da elini sağa sola sallayıp yanlarına ilerledi. Neden görmüşlerdi ki?

Yanlarına yaklaştığında başıyla selam verip konuşmaya başladı.

"Merhaba, burada olduğunuzu fark etmemiştim. Nasılsınız?" Ne diye resmi konuşuyordum ki şimdi. "Yok sorun değil tabiki görmemiş olabilirsin. İyiyiz bizde sen nasılsın?" Gülümsedim.

"Bende idare eder iyi gibiyim işte, eve gidiyordum önemli bir şey vardı da."

"Ha anladım. Oturmak ister misin?"
Minho'nun kaşları çatılıp doğrudan Changbin'e bakmıştı. Changbin de görmezden gelip eliyle sandalyeyi patpatlamıştı.

"Şey Minho sanırım rahatsız oldu. Ben sohbetinizi bölmek istemem hem de işim vardı benim zaten." başımı eğip saygı selamı verdim. Tam döneceğim sırada Minho "Gitme" dedi.

Başımı kaldırıp "Ne?" deyiverdim. Ne neyi oğlum basbaya sevisme daveti veriyor işte neyini anlamıyorsun of.

Yerinde kıpırdanarak "Rahatsız etmiyorsun, bizimle oturabilirsin." dediğinde Changbin de gözleriyle sandalyeyi işaret etti. Bende fazla uzatmadan oturdum.

Changbin hevesle "Ee nasıl gidiyor?" diye sordu.

"Dediğim gibi işte idare eder. Sınavlara hazırlık yapıyorum. Fazla zor bu sene belli." Minho'ya bakmamaya çalışıyordum. Neden bilmiyorum ama içimde kötü bir his vardı.

Minho'nun da benden bir farkı yoktu gerçi. Sohbet kaynarken Changbin bir anda ayaklandı. "A ben unuttum. Biraz işim vardı benim. Sonra konuşalım olur mu?" ikimizde kafamızla onayladıktan sonra Changbin dükkandan ayrıldı.

Bende bir şey demeden ayaklandığımda kolumdan tuttu. "Nereye gidiyorsun? Bir şey söylemeyecek misin?" gözlerimi ondan kaçırarak yanıtladım. "Ev- Evime gidiyorum."

a diario | Minsung - Yarı Texting ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin