Yeni Dünya

354 15 1
                                    

O günden sonraki hafta, markette Cemre'yi ve oğlunu gördüm Beni tanımadı.

"Cemre görmedin mi beni?"

"Pardon, tanıyamadım?"

Ben kesin bir zaman dinamiği ile oynadım. Cemre'yi kaybedecek kadar ne yaptım?

"Geçen gün karşılaşmıştık. Vergi dairesinde memursunuz değil mi?"

"Evet, kusura bakmayın ben..""

Önemli değil, dairede karşılaştık, bana yardımcı olmuştunuz. Burada mı oturuyorsunuz?"

"Evet bu sokakta."

"Aa ne tesadüf, komşuyuz öyleyse. Ben de yeni taşındım. Bak ne diyeceğim bana çay içmeye gelir misin? "

O günden sonra Cemre ile tekrar arkadaş olduk.

Bir kaç gün sonra, Cemre geldi. Bir komşumuzun düğünü varmış. Israr etti. Gitmek istemesem de ona hayır diyecek gücü bulamadım kendimde. Cemre bana birkaç şık ve süslü birşeyler seçti. Cemre ile evden çıkıyorduk ki, Cemre'nin eşi Furkan aradı. Ahmet'in ateşinin olduğunu hastaneye gitmeleri gerektiğini söyledi. Cemre de takısını benim takmam için bana verdi. Beni bıraktı gitti. Anlaşılan düğüne yalnız gidecektim. Cemre'nin seçtiği elbise bana fazla süslü geldi. Dolabıma farklı birşey seçmek için dikkatli baktığımda bu dolabın benim dolabım olmadığını düşündüm. Bilmiyorum ki, acaba değişen zaman ile zevklerim de mi değişti. Daha retro tarzı daha 90lar tarzı şeyler vardı. Dolaptan zamanımıza en çok uyan etekli siyah takım elbisemi giydim ve evden ayrıldım. Zaten tabiri caizse, gizli saklı yas tutuyorum. Bu süslü elbiseleri giyemem.

Cemre'nin aceleyle bıraktığı arabasına bindim ve İstanbul'un karşı tarafında bulunan bir yere gitmek için arabayı sürmeye başladım. Aklımda bir çok soru vardı. Bu ev uzun süredir kullanılmıyor gibiydi. Acaba ben bu evde yaşamıyor muyum? Dolap, belki de benim değildi. Tabi doğru ya. Bu cüzdan.. O da benim değilse! Bunları düşünürken yolu karıştırdım. Ormanlık bir yere saptım. Olacağı buydu! Kafam o kadar karışıkki, tabelaları bile anlayamıyorum!

Yavaş yavaş giderken yolda yatan bir kadın gördüm. Arabadan indim ve kadının nabzına baktım. Kadın ölmüştü. Biri boğmus galiba. Boynunda izler vardı. "Ölmüş" dedim. Kadına yakından baktığımda bana benzediğini gördüm. Benim sarışın halimdi. Kadını biri öldürüp buraya mı bıraktı? Polisi aramak ve kaçmak arasında kaldım ona bunu yapanlar, beni de öldürebilirdi. O anda bayıldığımı hatırlıyorum. Biri bana arkamdan yaklaşıp birşey koklattı sanki.

İki polis gibi asker gibi adam cama vuruyor. Gözlerimi zor açsam da arabanın camını indirdim. Adamlar burada durmanın yasak olduğunu söyleyip benden ehliyet ruhsat istediler. Bilmediğim bir yerde araba içerisindeyim. Aslında Cemre'nin arabasına da benzemiyor ama gerçekten emin değilim. Kafam çok bulanık... Buraya nasıl geldiğim ve neden uyuduğum hakkında en ufak bir fikrim yok. Şaşkın bir şekilde çantamı açıp ehliyetimi ve torpidodan çıkardığım ruhsatı veriyorum. Aslında cüzdan ve dolap olayından sonra, ben bu dünyada var mıyım emin değilim ama oyalamak için yada unuttum derim belki diye en azından arıyormuş numarası yapacağım. Adımı sorsa, adım kayıtlarda bile çıkmayacak belki. Allah'ım ne yapacağım şimdi? Ya zaman yolcusu olduğumu öğrenirler ve bir odaya kapatıp herşeyi çözene kadar üzerimde deney yapmaya çalışırlarsa? Bilmiyorum şuan herşey o kadar saçma ki, elim otomatik olarak çantama ve torpidoya gidiyor fakat, ehliyet ve ruhsat buluyorum.

"Hanımefendi farlarınız kırık ve tamponunuz hasarlı. Bu şekilde devam.."

Ehliyete baktıklarında birbirleriyle göz göze geldiler ve polislerden diğeri mesai arkadaşının sözünü keserek heyecanla, "Biz de sizi bekliyorduk Öğretmen Hanım." dedi. Diğer adam da, "Geçen hafta mülakata geldiğinizde saçlarınız sarıydı, o yüzden tanıyamadık. " dedi.

Başka Dünyada Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin