""

33 7 21
                                    

İnsan ne zaman ölür? Yalnızlık içersinde boğulurken mi? Bir kabalıkta bile tek olduğunda mı? Konuşmaya her başladığında boğazına dayanan ılık bıçağın usul usul kana boyanmasında mı?

Amaçsız uzun uzun yürürken hatırlar aklıma gelir ve donar, işte bu anlarda ölmekten başka çarem kalmazdı.

Yağmurun sessizliğe ait sesi bu kış mehtabında huzurun en güzel örneği olarak bilinirdi en azından benim için..

Siren sesleri şehirde cirit atarken etrafta suçlarının kefaretini kabullenmiş insanlar dolaşıyordu başları eğik kapüşonları takılı, saçları gizli.. Şemsiyeleri vardı bazılarının rengarenk kalan, usul usul.
Bir cenaze alayı gibiydi insanlar saklıydı yüzleri eğilmişti, şemsiyeleri yas tutuyordu yağmurun asil damlaları usulca şemsiyelerinden yapa yalnız kaldırımlara düşüyordu.

Polislerin etrafa astığı 'suçlu aranıyor' ilanları bu güzel melankolimin ahenkini bozuyordu. Ne kadar da sinir bozucu.

Gözlerimi havaya diktiğim anda sanki benim yaşlarım akıyormuş gibi yanağıma düştü yağmurun eşsiz damlaları, biraz daha ilerledim.

Ben ağlamıyordum gökyüzünden düşen damlalar ruhumun ağlamasına eşlik ediyordu.

Sahi ağlamak neydi..?

Usul usul ilerlediğimde yapa yalnız eski bir bank gördüm karşımda bir beyefendi vardı elinde sigarası ile giydiği kırmızı gömleği yağmurdan ıslanmış ve vücuduna yapışmıştı, turuncu tonlarında olan saçları dağılmış ve omzuna düşmüştü

Acelesi yoktu diğer insanlar gibi ödemesi gereken suçu yokmuş gibi başı dimdikti yaslandığı demirlikten gök yüzüne üflüyordu gri bulutlarını acaba bilir miydi... Bulutların yıldızlara intihar ipi takarak yaşamaya mahkum edildiklerini, pek sanmıyorum bilemezdi galiba..

Bir kaç büyük adımdan sonra bu gizemli adamın hizasına geçerek sigaramı tutuşturmaya çalıştım lakin başarılı olamadım çakmağımın gazı bitmişti..

Adamın huzurunu her ne kadar bozmak istemesemde usulca sordum..
"Affedersiniz bayım çakmağınızı alabilir miyim?"
Turuncu saçlı gizemli adam gözlerimi yavaşça açarak bana baktı masmavi gözleri vardı.. Tanrıya inatmış gibi ölü bakıyordu ama tanrı onu kusursuz yaratmıştı orası kesin... bir erkeğe göre oldukça yakışıklı bir kadına göre oldukça güzeldi yüz hatları tüm cinsiyetlere inattı sanki...

Konuşmadan bir kaç adım ile yanıma geldi dudağımda ki sigaraya kendi sigarasını ateşi ile yaktı onun boyu benimkine göre oldukça kısa kaldığı için ne yapacağını anladığım için eğildim biraz..
"Bende bir başkasından almıştım çakmağı o yüzden." Dedi bu garip yabancı sadece çakmağım yok diyebilirdi ama yakmak istemişti, ne garipsin ölü bakışlı tanrının lütfü...

Sigaramdan uzun bir nefes çekerek havaya karıştırdım garip adam az önceki yerine gitmek yerine benim alanımı işgal etmeyi daha uygun bulmuştu sanırım olduğu yerde kendini demirliklere yasladı ters şekilde kollarını koydu vücudu manzarayı görmek istemiyormuş gibi..

Ben tam olarak manzaraya döndüm buradan aşağı atlayarak ölmenin nasıl olacağını hayal ediyordum sadece.. gözlerim ara sıra bu turuncu garip bey'e kaydı lakin ölümün tatlılığı beni çağırıyordu sanki...

Sigaram bitince kendimi demirliklerin üzerine otururken buldum turuncu saçlı garip adam bana bir kaç kez baktı sadece burada ölürsem rahatsız bile olmayacaktı sanki.. veya sadece ben öyle düşünüyorum..

Kendimi sırtımda oluşan rüzgara bıraktım kollarımı iki yana açtım "adın ne tanrının lütfu ?" Diye sordum yanımdakine..
"Tanrının lütfu ne lan isim öğrenmek için garip garip bokluklar mı yaparsın sen!?"  Sinirli sesi ile o kısa boyu hiç uyumlu olmuyordu ama yinede çok güzeldi...
"Görüşmemek üzere ismini vermeyen adam tanrı seni çok güzel var etmiş" dedim gülerek sonra kendimi aşağı bıraktım.

Düşerken birinin bileğimden kavradığını hissettim üzerime doğru bakınca beni geri olduğum yere çekti...
"Sikicem şurada bi huzurum vardı intiharını başka yerde yap bandajlı göz!"  Diye bağırdı turuncu saçlı garip adam.

"Adını hala vermedin- ne kabayım ben Osamu.. Osamu Dazai." Dedim ayağa kalkarak elimi uzattım.

Elimi kendi elinin tersiyle iterek daha doğrusu vurarak "İntihara hep meyili misin bi tedavi ol derim.. Dazai. Ben Chuuya. Nakahara Chuuya."

Sinirli ama bir o kadar da endişeli bakıyordu yüzüme sanki bir şeyler yanlıştı ama ne yanlıştı..

"Hatırladın mı beni Dazai.. Artık uyanman gerek..."
Sesi başka bir diyardan geliyordu sanki bambaşka bir evrenden..
"Anlamıyorum.. seni daha yeni tanımaya başladım.. sadece sigaramı yakan tanrının bir lütfusun... değil mi?"

Bir kaç aldım atarak yanıma geldi kısık bir sesle bir şey söyledi ama ne söylediğini bilmiyordum.. sonra yüzüme sert bir tokat yedim..

"Dazai-kun kendine gel!" Dedi birisi kim olduğuna baktım.. Oh Mori-san..
"Mori-sensei... neler oldu-? Ben başka bir yerdeydim..." dedim sesimde ki şaşkınlığı gizleyemeyerek bir hastane sedyesine benzer bir yerdeydim bağlıydım.

"Bir kaç paket prozac ile intihar etmeye çalıştın ama Tanrı seni seviyor hayattasın yine ölümün gerçekten olmadı Dazai."

Ölüm beni yine mi red etmişti... azrail beni sevmiyordu sanırım.. ilk deneyişimden beri sevmiyordu.

"Uyandığına göre yeteri kadar dinlemiş olmalısın.. Görevlerin seni bekliyor, Bölgemizde bir kaç yabancı var araştırmamıza göre bir avuç çocuk ama bana liderleri gerekli.. onu ölmemiş şekilde istiyorum."

Alışmıştım kendime bile gelemeden görevlere gitmeye o yüzden sesimi bile çıkarmadım.. Mori önüme bir resim ve bir kaç bilgi koydu...

Turuncu dağınık kısa saçlı bir erkek vardı.. bu oydu... Turuncu saçlı tanrının lütfu..

Hala çok güzeldi..

O hep canımı acıtacak kadar güzel kalacaktı..

( KISA OLDU BİLİYORUM AMA İDARELİK ATTUM UMARUM BEĞENİRSİNİZZ ♥️🦋🧷)

ѕσυкσкυ-σиє ѕнσтѕ αиgѕт-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin