°°°
Jeongguk
Yine bir okul günüydü ama bu sefer farklı rollerdeydik. Önceden gitmemek için bahaneler uydurduğum bu okula şimdi kendi isteğimle gidiyordum.
Hayat ne kadar ironik değil mi?
Fakat öğretmen olarak okula gitmek öğrenci olarak gitmekten tabii ki daha güzeldi.
En azından ben öyle düşünüyorum.
Bugün hava güzel olduğu ve yeni geldiğim bu şehri biraz daha tanıyabilmek adına yürümeyi tercih etmiştim. Hava güneşli ve hafiften sis vardı. Böyle sabahlar bu havada yürümeyi çok seviyordum, hoş bir serinliği vardı.
Bir yandan telefonuma bakarak görevli olduğum bu okula ilerlerken istemsizce gözüm telefonumdaki saate kaymıştı, ders saatinin başlamasına on dakika vardı.
Hadi ama ilk günden geç kalamazdım.
Öğrencilik hayatım boyunca hep geç kalmıştım fakat öğretmenliğimin bu ilk gününde böyle bir sorumsuzluk yapmak pek hoş olmazdı.
Adımlarımı hızlandırdığım vakit yanımdan sanki bir yere yetişebilmek için yüksek süratle giden beyaz bir araba geçmişti.
Dün yağmur yağdığı için bu yollar ıslaktı.
Doğal olarak da sabah özenle ütülediğim tişörtüm ve siyah bol paça kot pantolonumun sağ yanı ıslanmıştı.
Okulun ilk günleri hep kötü geçerdi. Bu kanıtlamayan bir gerçektir ki, öğretmenlik hayatımda da devam edecek gibi gözüküyordu.
Okulun ilk günlerinden nefret ediyordum.
İlla ki bir şey olurdu o gün. Saçımız istediğimiz şekilde olmazdı, yüzümüz her zamankinden daha bakımsız görünürdü veya o gün için lazım olan bir şeyi asla bulamazdık.
Bir taraftan söylenerek siyah sırt çantamdaki mendilimi çıkartmaya çalışıyordum. En sonunda çıkartmayı başarınca paketi açıp bir mendili içinden alarak üstümü temizlemeye başladım.
Neyse ki yollar çamurlu değildi yoksa üzerimdeki tişörtte lekeler çok sırıtabilirdi.
Islak olan sağ tarafımın üzerinden bir süre mendille geçtikten sonra kurumaya bırakmıştım.
Hangi insan yol su doluyken hızla geçebilirdi ki.
"Okul yolunda böyle hızlı gitmek ne kadar doğru." Diye kendi kendime konuşup okula doğru uzanan kaldırımlardan yürümeye devam ettim.
Biraz daha ilerledikten sonra okulun demir kapısından geniş bahçeye giriş yaptım. Bahçede öğrenci yoktu bu da dersin başladığını gösterir nitelikteydi.
Hızlı olmalıydım ve öncelikle okul müdürünün odasına uğramam gerekiyordu.
Bir yandan yürüyüp bir yandan da öğretmen arabalarının park edildiği yere bir göz atarken tanıdık bir hisle biraz duraksamıştım.
Bu beni sırılsıklam halde bırakan araçtı.
Biraz orada bekleyip konuşup konuşmamam hakkında ne karar vermem gerektiğini düşündüm.
Geç kalma korkusuyla karar veremezken, aklıma gelen şeyle arabaya ilerlemiştim.
Geç kalacağım kadar kalmıştım zaten.
Arabaya ilerlerken içindeki kişiye bu olayı nasıl anlatmam gerektiğini aklımda kuruyordum.
En azından uyarmalıyım diye düşünerek karşımdaki beyaz araca doğru ilerlemeye devam ettim.
Adımladım, adımladım ve en sonunda şoför kapısının önünde durduğum aracın yanına vardım.
Arabanın yanına geldiğimde içinde biri var mı diye kontrol etmek adına camından bakmak için kafamı camın hizasına getirmiştim. Sonuçta okula da girmiş olabilirdi. İçine bakarken sürücü koltuğundaki kişinin telefonuyla ilgilendiğini gördüm.
Tam cama tıklatıp konuşmak için sözlerimi sarfetmeye başlayacaktım ki bir anda kapı açıldı ve alnıma çarptı.
Arabanın kapısı alnıma öyle bir çarpmıştı ki bir an kafamın üzerindeki yıldızları sayarken bulmuştum kendimi.
Tabi bu etki duyduğum kalın, hoş ve pürüzsüz sesle etkisini yitirmişti. Bir süre idrak edememiştim ve öylece elim alnımda beklemiştim.
"Pardon sizi görmemiştim iyi misiniz?"
Sanki motor nöronlarım hasar görmüş gibiydi. Reseptörler sesi alıyor, ordan ara nörona iletiyor ve vücudumun vermesi gereken tepki motor nöronlarıma kadar ilerliyordu fakat bir türlü efektör organlarım görevlerini yerine getirmiyordu.
Ben bir cevap vermeyince karşımdaki adam çenemden tutup kendi yüzünün hizasına getirmişti.
Bu adam fazla mı yakışıklıydı yoksa beyin travması geçirdim ve bir hayal ürünüm mü diye düşünürken elinin çenemde olduğunu fark etmemle bu teorim çürümüştü. Şu an sadece adamın yüzüne far görmüş tavşan gibi baktığıma emindim. O da bunu fark etmiş ve rahatsız olduğumu düşünerek elini çenemden çekmişti.
"Alnınız morarmaya durmuş isterseniz revire uğrayalım bir buz koysunlar."
Çok yakındık ve benim kalbim bu kadarına dayanamayacağı için bir adım geriye doğru adımladım, arkamda taş olduğunu bilmeden.
Ayağım bir şeye takıldığında geriye doğru düşeceğimi anlayıp gözlerimi sıkı sıkı kapatmıştım fakat ters giden bir şeyler vardı. Acı yoktu ama belimde bir baskı hissediyordum.
Her şey üst üste geliyordu.
Gözümü yavaşça aralığımda karşımdaki bu yakışıklı adamın bana endişeyle baktığını fark ettim.
Kalbim artık yerinden çıkacak gibiydi.
Kalbim ilk defa bu kadar hızlı atıyordu. Belki de sadece korktuğumdandır ama bu korku duygusu daha öncekilere benzemiyordu.
İlk defa bir adama karşı bu kadar heyecanlı hissediyordum.
"Bu taşı kim koyar ki buraya anlamıyorum." Diye sinirle söylenirken ne kadar güzel gözüktüğünün şu an bir tek ben farkındaydım.
Bir dilek diledim o sırada bu güzel adamla en azından bir kez daha karşılaşabilmeyi diledim.
Şuan görevli olduğum bu okulda bulunduğuna göre belki de tekrar karşılaşma şansımız olabilirdi.
Belki de buradaki bir öğretmendi kim bilir.
Hala karşımdaki kişinin yapılı kollarının arasında olduğumu fark etmemle birlikte hemen doğruldum ve kolları arasından sıyrıldım.
"Teşekkür ederim, ben hallederim." Sonunda sesimi bulup konuştuğumda yanından koşar adımlarla ayrıldım biraz daha yanında kalsaydım büyük ihtimalle heyecandan bayılırdım.
Okulun ön kapısına doğru ilerlerken aklıma bir şey düşmüştü. Dersime ilk günden geç kalmıştım ve tüm bunlar okul müdürü tarafından abim Jimin'e bir ileti olarak döneceğini adım gibi biliyordum.
Bir yandan koşarken hatırladığım kadarıyla müdür Jung Hoseok'un odasına doğru ilerledim.
°°°
bubölümaslaiçimesinmiyoağlicam
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fallen Star | TaeKook
Fanfictionİlk görüşte aşka inanmazdım. Bana saçma geliyordu, birini tanımadan karakterini bilmekten aciz bir şekilde nasıl aşık olabilirdi ki bir insan. İlk görüşte hoşlanabilirdik, etkilenebilirdik fakat aşk zamanla gelişen bir eylemdi. Onunla karşılaşana d...