"Ezgi, benim ben, Evgin." dedim.
"Kusura bakmayın, tanıyamadım."
"Nasıl tanımazsın?" dedim. "Biz evliyiz..."
Ezgi'nin elini tutup kendime çektim, parmağında evlilik yüzüğümüz yoktu."Beni biriyle karıştırmış olabilirsiniz." dedi. Hayretle ona bakıyordum.
Beş yıl geçmiş olmasına rağmen Ezgi hiç değişmemişti. Karıştırıyor olamazdım.
Ben bir şey söyleyemeden Ezgi çoktan yanımdan geçip gitti. Barış hastane odasından çıktı."Barış, burada. Ezgi burada!" dedim heyecanla.
"Ne?" dedi. "Sen iyice kafayı yedin. İçtin mi bugün sen?"
"Öyle değil, gerçekten gördüm!" dedim gülümseyerek.
"Nerede?"
"Gitti." dedim. "Bana siz kimsiniz dedi."
Bir saat sonra...
Büge taburcu olmuş ve Barış'la çoktan eve gitmişti. Ben ise hastanede kalmıştım.
Danışmanın yanına gittim ve Ezgi'yi sordum."Merhaba, bu hastanede Ezgi Akduman diye bir doktor var mı?"
"Hemen bakıyorum." diyerek bilgisayardan kontrol etti danışman. Bana döndü ve başını yukarı aşağı salladı.
"Evet, odası ikinci katta, görürsünüz zaten.""Tamam, teşekkür ederim." diyerek oradan uzaklaştım. İkinci kata çıktım, Ezgi'nin odası karşımdaydı. Bunca zaman, yıllardır, burada mıydı?
Kapıyı tıklayıp içeri girdim, Ezgi gülümseyerek ayağa kalktı."Girebilir miyim?" diye sordum. Ne diyeceğimi bile bilmiyordum. Beni gerçekten hatırlamıyor muydu?
"Tabi." dedi. "Engin'di, değil mi?"
"Evgin, Engin değil." dedim gülerek. İlk tanıştığımızda da adımı Engin sanmıştı.
Beni tanımadığında geçirdiğim şoku atlatmıştım."Ezgi bende, biliyorsunuz zaten..." dedi gülerek. "Memnun oldum."
İster istemez gözlerim doldu ve sormadan edemedim."Beni hatırlamadın mı gerçekten?"
Yüzü düştü ve başını öne eğdi."Bakın, sizinle önceden tanışıklığımız olabilir." dedi ve bana döndü. "Ama hatırlamıyorum."
"Neden?" dedim kaşlarımı çatarak.
"Uzun hikaye..." dedi. "Sonra anlatırım. Siz beni nereden tanıyorsunuz?"
"Belki inanmazsın ama... Biz evliyiz." dedim ellerini tutarak. "Nasıl hatırlamazsın beni?"
"Anlatacağım..." dedi, sonra aklına bir şey gelmiş gibi duraksadı. "Yoksa..."
"Ne, yoksa ne?" dedim merakla.
"Biliyor musun?"
"Neyi?" dedim hiçbir şey anlamadan.
"Neyse..." dedi. "Şimdilik kimseyi, hiçbir şeyi hatırlamadığımı bilsen yeter."
Bir şey saklıyordu ama ben sormaya korkuyordum.Oturup kısa bir süre konuştuk beraber. Onu ne kadar özlediğimi tekrar tekrar fark ettim.
"Annemi ya da babamı tanıyor musun?" diye sordu. Başımı yukarı aşağı salladım.
"Annen, sen küçükken, sizi terk etmiş." dedim.
"Oo..." dedi gülmeye çalışarak. "Benimki umutsuz vaka."
"İstersen babanın yanına gidebiliriz." dedim.
"Nerede ki?"
"Biz, ailecek şirketimizde çalışıyoruz." dedim gülümseyerek. "Büyük ihtimal oradadır."
"Ben dün burada çalışmaya başladım, aileden sayılıyor muyum?" dedi gülerek.
"Tabii ki." dedim gülerek. "Sen önceden de hastanede çalışıyordun, kimse sorun etmemişti."
"Ben seni terk mi ettim?" dedi ciddileşerek.
"Evet." dedim yüzüm düşerken. "En mutlu günümüzde..."
"O yüzden mi..." dedi kendi kendine. Ne kastettiğini anlamıyordum.
"Ne yüzden?" dedim.
"Tam olarak, kaç yıl önce oldu bu?"
"Beş." diye cevap verdim. "Ne oldu ki?"
Başını sallayarak cevap verdi."Anlatacağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saklı
Ficção GeralSavaş, Barış ve Evgin, "Türkiye'nin En Zenginleri" olarak bilinen üçüzlerdir. Barış, Büge ile evlidir ve bir çocukları vardır. Fakat bazı sorunlar yüzünden iyi anlaştıkları söylenemezdir. Savaş ve Sasha yeni evlenmişlerdir. Barış ve Büge'nin aksine...