21. Bölüm

420 20 36
                                    

Medya: Berkecan Güven (böyle bir şey işte)

bölümler tamamen doğaçlama olduğu için arada bağlantı eksikleri olabilir arkadaşlar onu da artık şey edin yani tolere edin

nasıl girdim ama konuya sanki 10 milyon kişi okuyormuş gibi

neyse yeter iyi okumalar

***

"Mutlu, iyi misin? Bizi duyabiliyor musun?"

"Ne iyisi amk, haline bak çocuğun."

"Amcık'ın uçabildiğine inanamıyorum... Nasıl uçtu bu hayvan?"

"Bilmem ki..." Gözlerimi açtım yavaşça.

Neredeydim? En son ne olmuştu? Çınar kurtulmuş muydu? O kadar olaya rağmen kurtulamamışsa belasını sikerdim.

Ağzımı açtım konuşmak için. Az buçuk açılmış bilincimle, "Çınar iyi mi," diye sordum. Ağzımın içine girmiş Beste ve Berkecan konuştuğumu görünce el çırparak ayağa kalktılar. Arkamda olduğunu tahmin ettiğim Afgan Salih beni oturur pozisyona sokup ağzıma şişeyi dayadı ve su içirmeye başladı.

Ağzımdan şişeyi zar zor ayırdım ve daha açık bir zihinle etrafa bakmaya başladım. Nerede olduğumuzu anlamamıştım ama kapalı bir alandaydık. Islak ve nemliydi, ahşap kokuyordu ve bir oda kadardı. Oda değildi ama, dışarı çıkan kapı tam karşımdaydı.

"Neredeyiz lan biz?"

"Çok şey oldu," dedi Salih. Odada gözlerimi gezdirirken köşeye diz çökmüş ve depresyona girmiş gibi duran Oğuzhan'ı gördüm. Resmen kafasının üzerinde kara bir bulut vardı.

Ve herkes buradaydı ama Çınar yoktu.

"Çınar nerede? O iyi mi? Amcık bir şey yapmadı ya," dedim hızlıca. Salih biraz şaşırdı ani çıkışıma. Ben de şaşırmıştım.

Neden onu umursuyordum ki? Mal gibi keçinin sırtına atlayan da oydu, beni bu durumun içine sokan da. Bir de halini hatırını mı soracaktım? O burada bile değildi.

"Nerede bu gerizekalı," dedim gerinirken. Bacak aram değil de, karnım çok ağrıyordu. Tişörtümü kaldırıp morarmış karnıma baktım. Anlaşılan darbeyi bacak arama değil de karnıma almıştım, bu da bir şeydi. Sonra gerzek Salih konuştu yine.

"Çınar mangal yapıyor dışarıda."

"Ben burada baygınım, şu sarı pipi köşede renk değiştiriyor ve Çınar mangal mı yapıyor? Ulan toparlanın eve dönelim amk."

"İşte sıkıntı da o," Salih güldü mahcup bir şekilde. "Siz videoyu kaydederken, Berkecan'la ben arabayı düzeltiyorduk. Sonra bir size bakalım dedik, bir baktık, arabayı tır almış götürmüş. Herif kayboldu gitti, araba da ortada yok. Nereye gitti bilmiyoruz."

"EBENİN AMI," diye bağırdım. Bu nasıl bir silsileydi amk?

Hepsi o Beste karısının suçuydu. Bütün yol boyunca yok araba çok güzelmiş, yok mangal çok güzel olacak, yok bilmem ne. Allah'ın belası sürtük, başımıza açtığı belaya bak.

Ayağa kalkmaya çalıştım, Salih de yardım etti. Sarı kafalı Oğuzhan köşede resmen eriyip gitmişti, 10 yıl yaşlanmıştı. Haklıydı gerçi, muhtemelen araba da aşiretindi. Sıçmıştı. Neyse ki benim baba tarafıyla kavgalıydık anne tarafı da Almancıydı, akraba derdim yoktu.

İki malı ardımda bırakıp dışarı çıktım. O çetin savaş ve baygınlığın ardından şöyle mangal yelleyen, tişörtsüz, kan ter içinde bir Çınar görmek ve ellerinden bir köfte ekmek yemek...

Kızıl Kafalı Çapkın ve Asabi Kara Ördek (texting + bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin