2 ⚔

74 9 9
                                    

Tekne iskeleye yanaşınca açlık baş göstermişti. Güneş öğleye tırmanıyor seyyar tezgahlardan haşlanmış mısır, hamur işi kokuları geliyordu. Kediler olta atmış bekleyen sakinlerle aynı sabırda bekliyordu. Bu bekleyiş de emekti ve karşılığı bir belki iki balık olabilirdi. Renkleri birbirinden kırma kedilerin buranın yerlisi oldukları anlaşılıyordu. Belki daha sonra onlardan birkaç poz yakalayabilirdi.

Kulüpte dalış kıyafetlerinden kurtulup duşunu alınca ince gömleğin, şortun verdiği keyifle terliklerini sürüye sürüye çıktı kulüpten. Sırtında çantası yarının programından emin fakat günün geri kalanında plansız, ne yapacağını düşündü, hepsinden önce ne yiyeceğini. Yüzmek onu fena acıktırmıştı. Sehun'un meyveli sodası onu şimdiye kadar tutmayı başarmıştı.

"Tatlı mı baharatlı mı? Sıcak mı soğuk mu?" sorularıyla soluna döndü. Onun da sırtında bir çanta bir eli cebinde, soruyu kendisine mi soruyor yoksa sesli mi düşünüyor belli değil.

"Soğuk noodle ya da jajangmyeon ya da yoğurtlu semizotu.."

Tekneden inerken gözleri her yerde onu aramıştı. Eğer teknenin kulübe açılan gizli bir geçidi yoksa aynı yerden çıkıyor olmaları tuhaftı. O sıra gerçekten ona akşam şenliğe birlikte gitme teklifi için heyecanı yerindeydi. Şimdi ise tek düşündüğü yemek ve nerede yemekti.

Sessizce yola koyuldular. Yan yana yürürken daha önce de birlikte yürümüşler gibi adımları alışkınlığa benzer uyumdaydı. KyungSoo, bedeninde rahat adamın yanında yürürken vücudunun ne kadar sıkı olduğunu hissedebiliyordu. Yine de düğmeleri yer yerinden açık gömleği, yakası geniş ve desensiz atleti, uzun geniş pantolonu, en ufak esintide dağılan saçları ve belli belirsiz bir gülüş saklayan ifadesi bu kent kadar sakin görünüyordu. Üzerine çıksa tek avucu ile onu taşıyabilirdi, koluna sarılsa omzunda onu günlerce uyutabilirdi.

"Burada hepsinin üzerine tatlı da yiyebiliriz" dedi adam, hâlâ ismini bilmediğini fark etti, hangi döneme ait olduğunu bilmeseniz bile değerli olduğu belli bir eser gibi KyungSoo ismini bilip bilmemeyi önemsemedi.

Bir şemsiye altına kuruldular, çantaları boş bir sandalyeye bıraktılar. Hasır koltuğa yerleşen vücudunda yorgunluğu her yerinde hissediyordu.

Masadaki menüde gerçekten KyungSoo'nun istediği her şeyden vardı. Siparişi verdiklerinde neydi şu mesele der gibi birbirlerine baktılar, ikisini de gülme aldı.

"Kulübe giden bilmediğim bir yol mu var? Seni girerken görmedim."

"Beni mi görmek istiyordun?"

Kyungsoo tuzak soruyu kendisinin hazırladığını fark edince dudağını ısırdı ve yenilgiyi kabul edercesine elini salladı. Diğerini güldürdü bu.

"Akşam kumsalda şenlik varmış. Düşündüm de.. yani sen de düşünürsen.."

"Düşünürüm" dedi adam dosdoğru.

"Akşam yemeğinden sonra lobide buluşuruz öyleyse.."

Akşam yemeği için demeyi de isterdi, bunda tereddütleri de oldu ama uzun zaman sonraki ilk dalışının ardından yorgun hissediyordu. Sarışınla olası bir dalış için dayanıksızdı.

"Pekii.." başını ağır ağır sallarken sorusu yüzünden okunuyordu.

"Hâlâ hatırlamadım" dedi KyungSoo, diğeri buna somurtunca güldü.

LOSTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin