11

409 46 8
                                    

Hyunjin

Tekrar aşağı indiğim zaman aklıma gelen dejavu hissini kovamadım. Yine bu merdivenleri utangaç ve kriz geçirirken tırmanmışken şimdi de aynı şekilde iniyordum. Minho ise yine sakin, sabırlı ve seksi bir şekilde beni bekliyordu. Son merdiven basamağını indiğimde beni hissetmiş gibi arkasını döndü. Elinde ki telefonu bıraktı ve eliyle yanını işaret etti. Kalbim bu hareketiyle daha da hızlanırken yanaklarımın kızardığını bile hissedebiliyordum.

Normalde asla utangaç bir yapım yoktu. Her yerde her an her şeyi yapabilecek bir deli cesaretim vardı. Hâlâ olduğunu hissedebiliyordum ama nedense hepsi Minho'nun yanında sönüyormuş gibi hissediyordum.

"Hyunjin kaplumbağa gibi yürümeyi keser misin? Hadi yanıma gel artık." Bıkkın bir şekilde konuştuğun da gözlerimi açıp ona baktım şaşkınca. "Biraz anlayışlı olur musunuz?" Sesim beklediğimden daha yüksek çıktığında bir anda yine utanıp gözlerimi kaçırdım ondan. O ise buna güldü ve göz temasını kesmedi. Ruhumun derinliklerini bile görebildiğini düşünüyordum böyle baktığı zaman. "Fizik çalışıyoruz, sana anlatıyorum. Nasıl anlayışlı olabilirim?" Kızgınca ona baktım. "Beni baştan çıkarıyorsunuz! Ben güzelce dinliyordum dersimi!" Küçük çocuklar gibi mızmızlanınca daha çok güldü.

Güldüğü durumu göz ardı edersek karşımda bu şekilde gülmesi çok güzel hissettirmişti. Çok özel ve güzel. Okulda böyle güldüğünü hiç görmemiştim. Bu tebessüm etmeme neden oldu. "Baştan çıkarmak mı? Sadece Dori'yle ilgilenmekten dersi dinlemiyordun, bende alt tarafı çenenden tutup kitaba çevirdim. Neresi baştan çıkarmak bunun?" Tekrar aklıma gelmesiyle gözlerimi yumdum. Kalbimde hatırlamış gibi hızlandı. "Hatırlatmayın lütfen..."

Yine güldü. Bugün ne kadar gülmüştü... Eğer hep böyle gülecek ise hep bu şekilde saçmalayabilirdim. Gülmesi düşündüğümden daha çok hoşuma gitmişti. "Gülmeyin." Tabii bunu ona söylememe gerek yoktu.

"Nedenmiş?" Omuz silktim. "İşte! Sinir bozucu!" Kafasını yavaşça iki yana salladı ve eliyle 'gel' işareti yaptı. Yanına usul usul gittiğim de çayından bir yudum aldı ve bana baktı. "Anlatıyorum son kez, sonra soruları çözüyorsun. Tamam mı?" Kafamı salladım. "Tamam bay Lee."

Dudaklarımı büzdüğüm de odağı oraya kaymış ve gözlerimle mekik dokumuştu bi kaç kez. Gözlerimin içine bakarak dudaklarını yaladığında yutkundum. Ardından boğazını temizleyip önüne döndü. Ders anlatmaya başlamasıyla ona sırıtarak baktım.

Beni ilk öpen kişi olman için ne gerekiyorsa yapacaktım.

Bir gün öpüşecektik, ama ilk öpen ben olmayacaktım.

-

"Bay Lee, yeter! Hissetmiyorum beynimi! Bırakın beni eve gideyim!" Tam ayağa kalkacak iken kolumdan tutmasıyla sertçe düştüm sandalyeye. "Tanrım çıldırmama az kaldı... Zor bir şey değil, yapabilirsin." Kısa saçlarımı elimle yokladım. "Olmuyor diyorum, yapamıyorum." Kafamı kollarımın arasına gömdüm. Ağlamaklı sesler çıkardım. "Lütfen hocam bırakın evime gidip Kkami ile sarılarak uyayım." Rahatça arkasına yaslandı. "Seni sıkmak istemiyordum Hyunjin, ama bugün çok kaşındın. Son kez anlattım ve sen yine dinlemedin. Bu yüzden soruları yapamıyorsun."

Ona baktım çenemi bileğime yaslarken. "Çok acımasızsınız... Artık favori öğretmenim değilsiniz." Hayretle ve dalgayla kaldırdı kaşlarını. "Kimmiş peki?" Omuz silktim. "Namjoon hoca olur, Felix hoca olur, Soojin hoca olur." Kaşları çatıldı. "Saydıklarının hiç biri dersine girmiyor?" Gözlerimi kısıp onu sinir bozucu bir şekilde taklit ettim. Bunu yapmamla sırıttı genişçe. "Sevmem için dersime girmesi gerekmiyor. Hepsi sizden daha vicdanlıdır eminim..." Yine dudaklarımı büzdüm.

seven days a weekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin