İnsan.
Nedir insan?
Hayatını pişmanlıklarını tekrarlamamaya adayan belki... Belki de pişmanlıklarını hiç gerçekleştirmemeyi dileyen, "keşke"lerle kısacık ömrünü boğan.
Aşkı tatmak isteyen, aşkı tadan, sonra aşk onu zehirleyince kin besleyen. Nietzche gibi, verdiği değeri geri alamayıp deliren, haykıran, nefret kusan. Ama sonra yine canı çeker onun tadını. Arlanmaz gönül, insan çok tehlikeli varlık.
Mutlu olmak isteyen, çabalayan. Mutlu olunca hüzün hissinin boşluğunda parçalanan. Hüzünlü zamanlara meydan okuyan, aynı zamanda hüznün verdiği zevki hayatının en son günlerine kadar keşfedememiş bir zeka formu.
Evrendeki en zeki varlık olduğunu sadece kendi çapında büyümek için söyler.
Çünkü insan, aptaldır.
Hatalarını tekrarlar, onu yıpratana özlem çeker, aşık olmak ister, adrenaline bağımlıdır, hız trenine binmek için ödeme yapar kalp krizi geçirme ihtimalinin çok yüksek olacağını bile bile, sevmediğini bile bile nefret ettiği sebzeyi yer, dünyayı fazla ciddiye alır, her şeye aşırı bir bağlılık gösterir, doğayı geri dönüşü olmadığını bile bile katleder, bencildir.
İnsan aşksız olmaz, aşk ise acısız.
Çünkü her insanın tabusu vardır, hayatındaki boşluk hissini doldurması gerekir diğerinin. Bazılarına göre bu dünya saçmasıdır, çünkü onlar diğerlerinden daha aptaldır.
Göz göre göre inkar ederler, inkarın dünyada sadece bir kelime olduğunu bilmezler.
Hayat karmasıyla geri döner ona, tekrar annesinin karnından 440 hertz ile çığırarak çıkar. Hayat aşk ile tanımlanır, aşık olmadan kimse hayatı tanımlayıp, yazamaz. Yazsa bile, hayat ona perde arkasından kahkahalarıyla eşlik eder.
Hayat aşksız tanımsızdır, insanda aşksız hayatsızdır.
Ama bizim ikili için biraz farklı ilerledi durum.
Minho'ya değinelim. Ilık bir yaz gecesi, kuşlar yunanca ezgilerini sergiliyorlar sanki. Anlamış olmalıydın Minho, Virgina asla yanılmaz. Kuşların, Yunanca ezgisi ölüme çağırır. Annesi küçük Minho'yu pamuk battaniyesine sarıp koltuğa koyar. Başına bir şişe de anne sütü. Minho'nun hiçbir zaman tadamadığı.
Anne gider, bebek babayla kalır. Minho aynı küçük KYA'mız gibi. Ama Felix onu TATE gibi bırakmadı.
Baba, Minho'nun evde olduğunu bile bilmiyordur. Kafası o kadar gidiktir ki, Minho'nun açlık ve annesizlikle dolu naralarını duymaz. Neyseki baba sabah güneşiyle evden çıktığında komşuların yardımıyla polis eve gelir.
Yatağın üzerinde açlıktan ve ağlamanın getirdiği yorgunluktan bitkin düşmüş küçücük mis kokulu bebek. Hemen kucağına alır kadın onu. Başını koltukta ki süte çevirir. Süt tüm gece orada kaldığından kesilmiş. Çocuk aç, annesiz, babasız, sevgisiz...
Minho'nun bundan sonraki serüveni yan komşuları Bayan Ju-kyung ile geçer. Süt anneliğini o yapar yine 15 yaşına kadarda o getirir onu. Ju-kyung'un da öyküsü Minho'yla kesişir. Yeni doğan çocuğu sadece bir günlükken gökyüzüne kavuşmuştur.
Felix bu yüzden Minho'ya hep, onu sadece kendisinin özel bulmadığını söylerdi, o özel yaratılmıştı. Minho bunu derken Felix'e bakar ve "sadece senin özelin olmak istiyorum derdi."
Minho evden çıkmadan önce de aynısını yaptı. Kafasını tümüyle temizleyip, anılarını taze tuttu. Onunla yaşadıklarının bir hayal olmadığını, çünkü Felix onu çekim yasasına inandırmıştı. O da Felix'i zikretmeyi bırakmayacaktı.
Felix ise... bilinmeyen çocuk. Nasıl anlatalım ki, daha o kendisini tanımlayamıyor. Ama sizin hakim bakış açınız için Felix'İn izini sürdüğü geçmişine adım atalım.
Felix okula yeni başladığı sıralar öğretmenlerinden ailesine giden tekrarlı uyarılar sonucu ailesi onu göz önüne almaya karar verir. Yanlızca 9 yaşında olan Felix, kendini dünyadan soyutlamış, rüya ve kabusların devamlı etkisinde kalmış ve kendisini kendi de tanımlayamadığı bir durumda hissediyordu.
Baba eninde sonunda doktora gitmeye kabul verse de, doktorun Felix hakkında verdiği tramva tedavisi kararı babasının hoşuna gitmez. Babasının iğrenç geçmişi Felix'i bu durumdan mahrum bırakmaya gider.
Devletin eli armut toplamıyordu, Felix'i çocuk yurduna alınması hakkında karar oluşturulur. Baba ve anne herhangi bir savunma yapmaz. Hatta annenin umrunda bile olmaz.
Felix ona anne dediğini bile hatırlamıyor, o zamanlardan hatırladığı küçük kardeşi dakikalarını annesinin odasında geçirdiği için hafızalarına onu da kazıyamamıştır.
Yurtta geçirdiği süre, tedavileriyle doğru orantılıydı. Felix daha küçük olduğu ve aile evinde hiçmiş gibi geçen günleri yüzünden pekte garipsemedi yurdu. Hatta, hastalığı açısından yurt iyi gelmişti. Jisung ile orada tanışmıştı mesela. Yemekhane görevlisinin oğluydu, her gelişinde Felix'e pirinç patlaklı çikolata getirirdi.
Jisung her ne kadar Felix'in hayatında bir bölümü ele alsa da günümüzden 3 yıl önce Malezya'da evlenip, kendini unutturur. Bilen bilir, tramvalı bireylerin hayatına birini alıp çıkarması zordur. Bu dönem Minho ile ayrılıklarına denk gelince ipler koptu.
Ve şimdi, günümüzde, dünyanın en çirkin zamanında...
İkisi de yarın buluşacaklarına dair sözlendiler. Felix tedirgin, Minho umutluydu ama dediğimiz gibi, umudun dikenleri vardır Minho. Daha önce senin kanattığın yaraları, şimdi de kendine kendin açıyorsun.
Ne dersiniz, Minho Felix'i kendisine döndürebilecek mi.
PROLOG BÖLÜM
ŞİMDİ OKUDUĞUN
youre all i want / minlix
Fanfictionsorunlu bir şekilde ayrılan minlix, yıllar sonra birbirlerini anmak için yazışmaya başlar. "umudun kanatları var mı bilmem ama, dikenleri olduğu kesin" 170923