mekana erkenden geldi minho. öğrendikleri yaraları yeni kurumuş ruhunu parçalamıştı adeta. felix onun olsun istiyordu ama, o kadar o adama aşık görünüyordu ki... zorlayamazdı onu. taa ki o adamın ona yaşattıklarını hyunjin'in ağzından kapana kadar.
evet, felix'in düşünceleri önemliydi fakat minho tecrübelerinden çok iyi biliyordu felix'in zaman zaman yanlış kararlar verdiğini.
hastalandığında ondan saklamıştı.
minho'nun annesi ile ondan gizli telefon görüşmeleri yapmıştı.
o akşam, minho'yu dinlememişti. dinlenecek tarafı pek te yoktu ama... hayat işte. seni birine bağlar, seni onun için yaratmıştır. başkası senin yerinde absürt görünür. hayat, insanın düşmanıdır. çoğu zaman dalavereye düşürmek için gerçek birliktelikleri mahveder.
felix kapıda göründüğünde minho aniden ayağa kalktı. felix'in heyecanlı olmadığını gösteren tek bir noktası yoktu fakat, arkasına bakıp durması yine işkillendirdi suçlu çocuğu.
bir adım attı sarılmak için, iç güdüyle değil refleksle. felix gülümseyip geri çevirdi ve kendinden emin bir sesle konuştu. "merhaba."
yüzünü incelemekten kendini alıkoyup cevapladı. "hoşgeldin. nasılsın?"
"teşekkür ederim. iyiyim. umarım sende iyisindir."
masaya gelen garsona aldırmadan yanıtladı. "iyi olmana sevindim. sen iyiysen bende iyiyim."
"yapma." mırıldandı. duymamazlıktan geldi minho. onun yerine garsona döndü, ilgi alanı hala felix'te idi.
"iki italyan karamelli?"
"artık onu sevmiyorum, muzlu. katkı maddesi yok değil mi?... anladım." üstüne alınmamalıydı belki de, ama aylardır kafasında kurduğu onlarca senaryoda bu replikte fevkalade yaşıyordu. zevkleri, kişiliği(konuşma tarzından apaçık belli), sevdiği milkshake, sevdiği adam... tek değişemeyen verdiği aptal kararlardı.
garson gittiğinde felix gözlerini masaya dikti, az zamanı olduğunu biliyordu ama o çocuğun ona o kadar açık olması onun felix'e yaptıklarını felix'in de dowoon'a yapma olasılığını körüklüyordu. safım demişti içinden, alt edilmesi kolay fakat unutulması güç.
"ben-"
"evleniyormuşsun?"
son ana sakladığı konu anında yüzüne çarpılınca ürktü, ama başıyla istemese de onayladı. her hareketini gerçekleştirirken kendini onun yerine koymaktan overthink problemi oluşacaktı buluşma sonunda.
"seni hala seviyorum-"
"minho.."
"hayır, sözümü kesme lütfen. seni hala sevmem sana benimle çıkmanı istemem anlamına gelemiyor kahretsin ki... bak, çok utanıyorum! lanet olsun bu konuyu açmayacaktım.." durup nefes alıp verdi ve öncekinden daha hızlı bir şekilde konuştu kahve gözlere odaklanarak "tamam. bak o herifi tanımıyorum belki çok ama bir o kadar tanıyorum. benim biriyle anlaşabilmem için dakikalar harcamama gerek yok çünkü onu gördüğüm an ne bok olduğunu bilirim. zaten sen hep demez misin, miydin?"
garsona gülümseyip içeceğini önüne çekti felix ve alev dolu bakışlarını minho'nun yüzüne dikti.
"buraya yalnızca eski günleri konuşup sorunlarımızı halletmek için geldiğimizi sanıyordum ama yanılmışım. sen değişmezsin lee minho! hayatımı kurtarıp, mahvedip hala da bir kere olsun tekrar kuratrmayı düşünmeden mahvetmeyi nasıl başarıyorsun?! beni aldatmasaydın evet, söyleyebilirdin. anlaşarak ayrılsaydık, beni affet diyebilirdin. ama beni başka bir kadınla ki lanet olsun sen gay olduğunu söylüyordun o kadar mı yetersizdim ki bir kadına defalarca dokundun!?"
nefes almak için durduğunda minho araya girmeye çalıştı ama felix onu durdurdu. "hayır beni dinleyeceksin! ben hyunjin'in evinden jisung'un evine sürükleniyordum! ben senin gelip açıklama yapmanı beklerken sen yine hangi cehennemde sürtüyordun lan?! harap etmiştim kendimi, yola çıkıyordum sık sık belki evin önünde beni görürsün diye. BEN YİNE SENİ BEKLEDİM ONCA OLANLARA RAĞMEN. BEN YARDIM İSTEMEDİM, O ADAM SEN OLMADIĞIN İÇİN BANA YARDIM ETTİ. SENİ ONUN YERİNE DEFALARCA TERCİH EDEBİLECEKKEN SEN KAYBETTİN. çünkü... sana ihtiyacım vardı." ses tellerinin acısı, bir damla yaş. aralarındaki müzakerenin acısı, tuzu olmuştu.
"korktum. uyumadım hiç, o günden sonra kimseye el sürmedim tanrım yıllardır yapmıyorum ben! ve geldim, birkaç kez. ilk günler! o kadar hırçınlardı ki hyunjin ve jisung alakasız olmasına rağmen kendimi ophello gibi hissettim. narin ve kırılgan, saf ve vicdanlı. oysa o sendin, hayır ben sendim. hala senim. sana benimle ol diyemem ama onunla olma. seni desteklerim... başkasıyla çıkarsan yani." yapamazdı. "ama hayır sana köstek olmuyorum aksine seni seviyorum istiyorsan arkadaş gözüyle bak ama-! " felix çantasını alıp gözyaşlarıyla ayağa kalkarken minho da aynı hızla fırladı.
"ama yapma. n'olursun!" yürümeye çalışan felix'in kollarından tuttu, şimdi koku buram buram geliyordu. "bırak beni. bir daha mahvetmene izin veremem!"
"bir sorun mu var?"
garsonu gülümseyerek uzaklaştırdı felix ve dışarı doğru yürümeye başladı.
son koz.
belki hisseder, dejavu olur, tekrar istek duyar diye...
kapının önünde yürüyen çocuğun elinden tutup kendisine çekti ve hiç düşünmeden dudaklarına yapıştı. felix kocaman açılan gözleriyle şok içinde kalırken caddenin karşısından bir erkek sesi yükseldi:
"lanet olsun, felix!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
youre all i want / minlix
Fanficsorunlu bir şekilde ayrılan minlix, yıllar sonra birbirlerini anmak için yazışmaya başlar. "umudun kanatları var mı bilmem ama, dikenleri olduğu kesin" 170923