Kaygı kimisine göre hayatını, sevdiğin insanları, işini kaybetmektir. Ben hepsini birden yaşıyordum. Adımın karanlığa gömülmüş olduğu o lanet yerde sıkışıp kalmıştım. Ölümle yaşam arasindaki ince çizginin arasındaydım ve ölüme her bir adımda daha fazla yaklaşıyordum. Bedenimde açılan yarayı isteselerde kapatamazlardı artık. Ailesi olmayan çocuklar hep yarım kalmışlardı. Benim olduğum durum daha farklıydı.
Benim ailem vardı ama kilometrelerce uzaktalardı. Bir kere bile görmemiştim onları. Bir kere bile anne, baba dememiştim. Bir kere bile öpüp saçlarımı okşamamışlardı. Ben buydum işte. Ailesinden uzak, belki cehennemde olan bir yerde yaşıyordum. Tek değildim burada. Kan bağımız bile olmasada kardeşlerimleydim. Onlarda tüm yaşanılanların kurbanıydı.
"Dora hadi güzelim kan almamız gerekiyor." Hemşire Gülizar ablanın yanına gidip koltuğa oturdum. "Zaten dün sabah yine almıştınız. Neden tekrar ve tekrar alıyorsunuz?" Sorduğum soruyla Gülizar abla elinde şırıngayla sandalyesini yanıma çekip oturdu. İğneyi koluma batırırken, "Bu soruyu her sabah soruyorsun ve cevabını bilsende vaz geçmiyorsun."
"Değerlerimi görmek için."
"Değerlerini görmek için." İkimizde aynı anda konuşmuştuk ve gülmemize neden olmuştu. Yüzüm düşerken Gülizar abla işini bitirmişti. Pamuğu kanayan yere bastırdığında destek alarak kalktım. Her zaman olduğu gibi başım dönerken, "Anlamıyorum, zaten hastanedeyiz. Neden her gün kontrol ediyorsunuz ki şu lanet şeysini."
"Bunu biz değil, doktor karar verir Dora'cığım. Ve şimdi hadi kahvaltıya in yoksa azar iştmek istemezsin Nuh hocadan." Tebessüm ederek oradan ayrıldığımda kolumdaki pamuğu çöpe atıp ilerledim.
"Yine geç kaldın Dora. Bir kerede erken mi uyansan acaba?" İni an çomağı hazırla derler. Nuh doktor ellerini iki yana açarak yanıma gelirken omuz silktim. "Bu saatte peri gibi olan uykumdan uyandığıma şükretseniz yeter bence." Yanımda ilerlemeye başladığında morarmaya başlayan koluma değdi bakışları. "Çok açıyor mu?" Göz devirdim.
"Tanrı aşkına beni önemsiyormuş gibi davranmayın. Diğer doktorlar gibi tek amacınız vücudumuzda ne olduğu." Anlayamıyordum onları, neden bizimle uğraşıyorlardı ki? Hiç yokmuşuz gibi davranmaları daha cazip geliyordu. Geliyordu ama zaten öyle davranıyorlardı. Ne isteyeceğimizi ben bile şaşmıştım.
Yemekhaneye gelirken, "Çok söylenmede bir an önce kahvaltını et."
Yanımdan ayrılacağı sırada tek parmağını havaya kaldırıp tekrardan simsiyah gözlerine bakmamı sağladı. "Bu ara kahvaltını ettikten sonra beni bul. Birkaç test yapmamız lazım." Ellerimi havaya kaldırdım suçlu edasıyla. "Tabi kaptan nede olsa başka seçeneğim mi var?" diyip arkamı döndüm. Tepsimi aldım ve arkadaşlarımın olduğu masaya geçip oturdum.
"Günaydın arkadaşlar." Ağzıma attığım zeytinle etrafa göz gezdirdim. "Bugün birimiz eksik gibi duruyor. Esmer çocuk nerede?" Burada 28 kişiydik. On dört, on dokuz arasında değişiklilik gösterirken bir kez daha birbirimiz haricinde kimsemiz olmadığını anladım.
"Doktoru rahatsız olduğunu, bugün aramıza katılamayacağını söyledi." Defne sarı saçlarının ardından açıklama yaptığında anladım derecesinde başımı salladım. Kahvaltımızı ederken aynı anda sohbet ediyorduk. Aklım ise esmer çocuktaydı. Acaba ne olmuştu? İyi miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOKU
Teen FictionDoğdumuzdan beri hastalıklarla mücadele ettik. Şimdiyse intikam vaktiydi ve ben istediğimi almadan buradan gitme gibi bir niyetim yoktu.