Rüya sinirle evden çıkıp kendini arabasına attı.Sabah sabah ailesiyle tartışmış ve tam 19 yıldır bir kere bile ona azıcık sesini yükseltmeyen babası ona bağırmıştı.Ba-ğır-mış-tı.Tüm mesele bu yaz İzmir'e gitmesini istememeleriydi."Ne demek İzmir'e gidemem"dediğinde babasın "Gidemezsin bu yaz beraber tatil yapacağız"diye öyle bir bağırmıştı ki resmen nutku tutulmuş söyleyecek bir şey bulamamış kendini direk dışarıya atmıştı.Oysa İzmir'de bitanecik Serra vardı.Onu o kadar özlemişti ki.Gerçi telefondan konuşuyorlardı ama o yetmiyordu işte arkadaşına sarılmak sımsıkı bırakmamacasına sarılmak istiyordu.
Tam kafası karışık araba kullanırken bir bahçe gördü bu bir evin bahçesi gibi görünüyordu ama bahçe kapısı ardına kadar açıktı ve bahçe olağanüstü büyüklükteydi. Orda ağacların gölgesi altında oturmak rahatlatıcı olabilirdi.Rüya bu düşünceyle arabayı ilk gördüğü yere park edip bahçeye girdi.Sonra aklına Bora geldi.Bu durumda ihtiyacı olan tek şey kendini Bora'nın sıcacık kollarına atmaktı.Hemen telefonu çıkarıp Bora'yı aradı...aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor lütfen daha sonra tekrar deneyiniz...Kesin yine o lanet olası toplantılarından birindeydi zaten ne zaman ihtiyacı olsa ulaşamazdı Bora'ya.
Bahçe de kendine oturacak bir yer ararken bir şeye tosladı.Kafası acımıştı ama aldırmadan çarptığı ağaçla "Meraba Bora seni burada görmek ne güzel"diye konuşmaya başladığı sırada kendisine "Hey"diye seslenen bir erkek sesiyle irkildi.Arkasını döndü ve ona seslenen çocuğu incelemeye başladı.Bir erkek için fazla uzun kirpikleri,biçimli kaşları,sert bir yüz hattı ve elaya çalan kahverengi gözleriyle yakışıklı bir profili vardı.
Rüya daha ne olduğunu anlayamamış onu incelerken çocuk "Ne bakıyorsun ve burada ne işin var?" diye sinirle sordu.Rüya onun söylediklerine karşılık "Sanane " demekle yetindi çouck az öncekinden çok daha sinirli bir yüz ifadesiyle Rüya'yı kolundan tuttu ve sürüklemeye başladı.Zaten kafası bozuktu bu gördüğü salakça muamele onu daha fazla çileden çıkarmaya yetmişti.Kolunu çekerek ondan kurtarmaya çalıştı ama o kadar güçlüydü ki değil kolunu kurtarmak azcık olsun yerinden oynatamamıştı bile.Bu sefer gözü kaslarına kaydı onlar neydi öyle zaten muhteşem ötesi kaslarını ve baklavalarını sergilemek istercesine dapdar vücudunu tamamen saran siyah bir t-shirt giymişti üzerine altında yine siyah bir pantolon ve siyah ayakkabılar vardı bileğinde ki beyaz saat ise üzerinde bulundurduğu siyah dışında ki tek renkti.Çocuk yine onu incelediğini fark etmiş olacak ki sinirle öfledi.Bahçe kapısının önüne gelmişlerdi Rüya tam kurtuldum diye sevinip arabasına ilerlerken arkasından "Hey nereye küçük daha bahçemde ne aradığını anlatmadın"diye seslenilmesiyle arkasını dönüp "Ne yani bir şeyimi düşürüp almak için girmek zorunda kalmış olamaz mıyım?" dedikten sonra tam tekrar arabaya doğru bir adım atmıştı ki bu sefer "Sen düşürdüğün eşyanı ağaçlara çarpıp daha sonra onlarla konuşarak mı buluyorsun" demesi onu büsbütün sinirlendirmişti."Eşyalarını düşüren insanlar ağaca çarpamazlar diye bir kural olduğunu sanmıyorum ayrıca ağaçla konuştuğum falan yoktu o tamamen senin hayal ürünün olsa gerek" diyerek onun cevap vermesine fırsat vermeden arabasına bindi ve Bora'ların şirkete doğru sürmeye başladı.