ep4

149 19 1
                                    

Merhabalarr❤💃

Medyadaki videonu hem izlemenizi hem de dinleyerek okumanızı tavsiye ediyorum. Şimdiye kadarki bölümleri medyaya koyduğum şarkıları dinleyerek yazdım. Bu yüzden sizde dinleyerek okursanız sevinirim👐👐

İyi okumalar hepinize<3

***
Jungkook.

Kısa ama bana upuzun gelen gezinin ardından Taehyung söz verdiyi gibi beni saraya getirmişti. Şuan sarayın arka tarafındayken hàla atın üzerinden inmemiştik. İnmek istediyim de söylenemezdi açıkçası. O kadar iyi gelmişiti ki bana, o kadar iyi hissetmişdimki uzun zaman sonra... Gezi boyunca sadece ona bakmış, bütün dikkatimi onu incelemeye yöneltmiştim. Yüzünü unutmak istemiyordum.
Biliyordum, şimdi burdan gidecek ve rüyam son bulacaktı.

"İnmek istemiyormusun?" arkamdan gelen yumuşak sesle düşüncelerimden arınmış başımı çevirerek gülümsemiştim hafifce. Şimdi duygulanırsam beni garipserdi belkide. Daha yeni tanışdığın birine bu kadar ilgi duymak tuhaf gelirdi gözüne..
Bu yüzden şimdi duygulanmanın hiç sırası değildi.

"Beni nasıl bindirdiyseniz, öylede aşağı indirin bayım" konuşmamın ardından çarpık şekilde gülmüş atdan inerek başını eğmişti. İki elini bana uzadarak boğazını temizlemişti.

"Emredersiniz Majesteleri..."

Bu haline dayanamayıp ağzımdan ufak bir kahkaha çıkmıştı.

"Tamam, çabuk ol da beni indir"

Ellerimi ona doğru kaldırmış beni indirmesi için kucağına almasına izin vermiştim. Kim bilir bu gün kaçıncı kez elleri belimi buluyordu yine.

Ayaklarım yerle buluştuğunda hàla ellerini belimden çekmemiş öylece bir birimize bakmıştık uzun süre.

Belki onu bir daha göremeyecektim, bu yüzden ona daha fazla bağlanamazdım, yapamazdım. Ellerimi zorlukla belimi saran ellerin üstüne koymuş yavaşca çekmiştim. Oda benim gibi üzülüyormuydu acaba? Gerçi ifadesiz yüzünden hiç bir şey anlayamamıştım. Sadece belimden ayırdığım ellerime bakmıştı kısa süre.

Yüzümde nasıl bir ifade vardı, nasıl görünüyordum, kendim bile farkında değildim. Daha fazla kendimi kaybetmeden önce buradan ayrılmalıydım.

Kim bile bilir belki yeniden görürüm onu değil'mi?

"Hoşçakal o zaman." titrek sesimle zorda olsa konuştumda yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirmiştim. O'da aynı şekilde kısa sürede çok sevdiğim gülümsemesini sunmuştu bana...
Üzülmüyormuydu yani?
Galiba, hissetiğim ve bastırmak istediğim saçma hisler yalnızca bana mahsustu. Kesinlikle öyle olmalıydı. Bu kadar yakışıklı ve iyi görünümlü birisi bana niye ilgi duymak isterki? Hele ki bir erkeğe karşı.

"Hoşçakal" dediğinde zorla da olsa arkamı dönmüş, geriye bile bakmadan hızlı adımlarla ilerlemeye çalışmıştım. Biliyordum bakarsam gidemezdim.

"Jungkook..."

Arkamdan gelen onun sesiyle yerime çivilenmiş gibi öylece kalmıştım. Dönme Jungkook, hayır... İç sesim kalbime yine yenik düşmüş, arkamı dönmüştüm.

"Yeniden görüşeceğiz, unutma"

Söyledikleriyle içimi bir umut kaplamış, garip bir şekilde sevinmiştim. içimden onun gibi tekrar etmiştim sözlerini. Yeniden görüşeceğiz...

***
Saray mutfağına girdiyimde garip bir karmaşayla karşılaşmıştım. Tabi geldiğimde kapıda muhafızların olmamasıda ayrı bir tuhaftı.

Etrafta hizmetkarlar aceleyle koşturuyor, genç kadınlar kendi kendilerine fısıldaşıyordu. Sanırım bu karmaşada babamın beni fark etmesi pek olası durum değildi. Belki gittiğimden bile bihaberdi.

Karmaşanın arasından zorda olsa bayan Heon'u görmüş, hızla yanına koşmuştum.

Otoriter bir tavırla önündeki hizmetkârlara bir şeyler anlatıyor, daha doğrusu tembih ediyor gibiydi.

"Bayan Heon?" elimi yavaşca koluna koymuş bana dönmesini sağlamıştım.

"Ah, Jungkook? Neden bu kadar geciktin?" ağzımı açmama izin vermeden önüne dönmüş, "Anlaşıldı değil mi? Yarın hiç bir eksik istemiyorum. Şimdi gide bilirsiniz" demişti.

Ne oluyordu böyle?

Hizmetliler uzaklaştığında Bayan Heon yeniden bana dönmüştü.

"Hadi söyle bakalım, niye geç döndün sen?"

"Bilmem, zaman nasıl geçti anlamadım" Gerçekten anlamamıştım, yalan değildi.

"Zaten baban hiç bir şey anlamadı, merak etme"

"Peki, bu koşturmaca niye?"

"İmparotoriçe haber saldı. Yarın büyük bir kutlama düzenleyecekmiş."

"İyide neden?"

"Prens Kim uzun zaman sonra saraya geri dönüyor. Onun için"

Başımı olumlu salladığımda, birinin kendisine seslenmesiyle bana gülümsemiş, "Babanın işleri bitmek üzere, birazdan gelecektir" diyerek yanımdan ayrılmıştı.

***

"Jungkook?"

Babamın sesini duyduğumda, masaya otuduğumdan beri daldığım yemekten gözlerimi çekmiş ona dönmüştüm.

"Efendim, baba?"

"Sen bu gün çiçek toplamaya gitmeyecekmiydin? Evden çıkarken aldığın sepet nerede?"

Anca o zaman hatırlamıştım unuttuğum çiçekleri. Nerede, nasıl kaybettim kendim bile farkında değildim ki. Muhtemelen, gölün kenarında bırakmış olmalıydım.

"Bilmiyorum. Bir yerde unutmuş olmalıyım."

Babamın garip bakışlarını hiss etsemde umursamamış, yavaşca masadan kalkmıştım.

"Afiyet olsun size"

"Tatlım? Daha bir şey yemedin iyimisin? Hastamısın yoksa?"

Annemin ard arda sorduğu sorulara sadece "Hayır sadece yorgunum anne. Uyusam geçer belki. İyi geceler" diye cevap vererek odama yönelmiştim.

***

Odamın kapısını açar açmaz hızla kapatmış, koşarak yatağa yüzüstü uzanmıştım. Rahatlamaya ve kimseyi düşünmemeye ihtiyacım vardı. Ama yapamıyordum işte. Düşüncelerimden bir türlü çıkmıyordu, çıkartamıyordum.

Aklıma Taehyungun son söyledikleri geldiğinde, yatakta sırtüstü dönerek tavanı izlemeye başlamıştım. Deliriyordum galiba. Söylediklerine karşın umutlanmalımıydım? yoksa tamamen aklımdan çıkarmalımı? Gerçi pek yapabildiğim de söylenemezdi. İstesemde aklımdan çıkmıyordu ki.

"Kimseyi düşünme Jungkook, rahatla ve uyu" kendi kendime mılrıldanıp, uyumak ve hiç bir şey düşünmemek adına başımın altındaki yastığı alarak kucaklamıştm sıkıca. Anca böyle uykum gelebiliyordu işte.

***

Bölüm sonuu❤

Bölüm sonuu❤

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
ĆRÙELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin