Batu arabayı durdurduğunda yeşilliğin arasına serpilmiş villalara hayran hayran baktım. Evler çok büyük değildi. Küçük ama ihtişamlı. En fazla üç katlıydılar. Sitede 10 ev anca vardı. Sanki seçilmiş kişilerin yaşadığı evlerdi bunlar. Dışarıdan kimsenin alınmadığı ve içerde olanların hep içerde kaldığı. Batunun çoktan arabadan indiğini fark edip acelece indim arabadan. Çantamı da yanıma aldım. Çünkü olurda batuya fena halde kızarsam kafasına indirmek için eşya arayarak zaman kaybetmiyim.
Batunun evi sitenin en arka tarafında olandı. Rengi diğerlerinin aksine beyaz yerine yeşildi. Bu evin daha dikkat çekmesine sebep olmuş ve diğer evlerin ihtişamını da azaltmıştı. Tam batuya göre bir evdi aslında. Diğerlerinin zayıf görünmesine sebep olacak kadar mükemmel. Batu kapıyı açınca içeri girmek için hareketlendim ama yolumu bedeniyle kapattı. " ziyaret saatleri dışında kapalı kusura bakma. Sen burada bekle bende basketbol topunu ve suları alıp geliyim." Bir şey dememe fırsat vermeden içeri girip suratıma kapıyı kapattı. Onu yargılayamazdım. Bende evime yabancıları alacak kadar geniş bir insan değildim. Batu gibi birinin de özel hayatı vardı ve bahse varım onun ki benimkinden saha saklıydı. Mesela herkes benim geçen onca yılda hiçbir zaman sevgilimin olmadığını bilirdi. Oysaki bu özel hayatımın ta kendisiydi. Herkes benim özel hayatımı bilirken batu hakkında kimse birşey bilmezdi. Onunla aynı sınıfta olmama rağmen asla annesinden yada evinde olanlardan bahsettiğini duymadım. Belki yakın arkadaşlarına anlatıyordu ama dedikodu bile çıkmaması tuhaftı.
5 dakika sonra elinde iki büyük boy su şişesi ve imzalı bir topla geldi. İmzanın kime ait olduğunu bilmiyordum ve bunu sormayacaktım çünkü basketbolu sevsem de takımlar yada oyuncular hakkında bir bilgim yoktu. Eğer batuya imza kime ait diye sorarsam ve o da sence diyerek soruyu bana yöneltirse önerecek bi örneğim yoktu.
Çimlerin üstüne basa basa basketbol sahasına ilerledik. Futbol sahasının hemen yanındaydı. Futbol oynayanların bağırışları ve tezahürat yapanların sesi çok net geliyordu.
Batu topu birkaç kere sektirdi ve üçlük atış yaptı. Ardından beni yanına çağırıp onu dikkatlice izlemem gerektiğini belirterek birkaç hareket gösterdi. Bunu neden yaptığımızı bilmiyordum. Sonuçta bay egoist'e ne kadar kızsam da basketbol alanında ilerleyemezdim. Kadın basketbolu erkek basketbolu kadar yaygın değildi ve basketbolun işim olmasını istemiyordum. Her zaman hobim olabilirdi ama işim değil. Herhangi girmek istediğim bir takım da yoktu. spor klüplerine gitmiyordum. Ama buraya gelmiş batuyla ciddi ciddi antreman yapıyordum.
Batu hocam(!) en sonunda mola verdiğinde şişeyi tek seferde bitirdim. 2 saat boyunca topun peşinde koşmuş, batuya yetişmeye çalışmış ve her hata yaptığımda batunun gülmesini görmezden gelmiştim.ama her şeyden öte fazlasıyla rahatlamıştım. Nefesimi düzene sokmaya çalışarak kenarlara oturdum. Bacak kaslarım fazla hareketin şokuyla sızlıyordu. Kollarım ağrıyor, parmaklarım topun sertliğinden dolayı uyuşmuştu. Basketbol hayal ettiğimden bile güzeldi.
Molanın ardından batu maç yapmamızı önerdi. Tabiî ki de adil bir maç olmayacaktı. Takım kaptanı batu ve karşısında ilk defa ciddi şekilde basketbol oynamış olan buğlem. Maçın süresinin kısa tutmuştuk. 15 dakika.
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&
Hayatımın en uzun 15 dakikasıydı. Üstüne üstlük bu 15 dakikada top hiç elime değmemişti bile. Boş boş batunun arkasında koşmuş ve topu almak için uğraşmıştım. Ama tam alacağım sırada batu birşeyier yaparak almamı engelliyor ve basket atıyordu. Bir kere de batuya yetişecem diye önüne atlamış ve yere yuvarlanmıştım. Yan sahadaki futbolcular bile gülmüştü halime. Bende olsam gülerdim.
Maç 145-1 bitti. O bir puanı atmak için de batudan yalvara yalvara topu istedim. " batu ne olursun topu ver bir kere bak bir kere sadecik ondan sonra istediğin kadar sende kalsın. Hatta bak sen topu bana ver ben senin için potaya yolliyim." " tutuğun altın olsun abi. Sevdiğin kız senden başkasına bakmasın. NBA'a git. Yıldız oyuncu ol. Bana topu bi versen neler olacan yaaa. Batuuuuuu" gibi dialoglar sayesinde batu topu bana bir kerelik vermeye razı oldu. Aslında üçlük atış yapmayı deneyecektim ama işim garanti olsun diye birlik attım ve girdi. Tabi ben bunun üstüne sanki topu kendim almışım da basket atmışım havalarında bana gülen futbolcuların yanına gidip onlara attığım basketten bahsettim ve el hareketi çekmeyi de unutmadım. Onlar bana mal mal bakarken batu beni havaya kaldırıp yeniden basketbol sahasının ortasına getirdi. Bu da yeniden maça döndüğümüzün kanıtıydı. ben bu salaklıkları yaparken batunun bana güldüğüne yemin edebilirim.
Suyumu maçtan önce bitirdiğimi fark ederek isyan ettim. Bugun hiç yaşamadığım kadar susuzluk çekmiştim. Batunun şişesine bakındım ama o da çoktan bitmişti. O kadar susamıştım ki futbol oynayanlara suyunuz var mı diye sormayı düşündüm. Bunun fesat anlaşılacak bir yanı yoktu benim için ama onlar için vardı ve sonuç olarak içimde o cesareti bulamadım. Batuya evine gidip su içebilir miyim diye soramazdım da. Çünkü evi ziyaret saatleri dışında kapalıydı.
Beni eve bırakınca içerim diyerek içimdeki susuzluğu susturdum ve batunun yanına gittim. Maçtan sonra tek başına 10 dakikadır atış çalışıyordu. İnsan hiç mi yorulmaz?? Okuldan sonra antreman, buğlemi rezil etmek için antreman ve şimdi de yine antreman. Dikkatini çekmek için seslendim ama başarılı olamadım. Sonunda dibine kadar gidip sırtına dokundum. Aniden arkasına döndü ve elindeki top bana çarptı. Sonuç: ikinci kez yere düşen buğlem. Anın şaşkınlığıyla bir şey diyemedim. Bana uzatılan ele mal mal baktım sadece. Batu yerden kalkmam için elini uzatmıştı ama ben mal gibi bakıyordum sadece. Dayanamadı ve kollarımdan tutup beni ayağa kaldırdı. Gözlerimi kırpıştırıp kendime gelmeye çalıştım. Ancak o zaman popomun acısını hissetmiştim. Aşırı dere acımıştı ve acımaya devam ediyordu. Büyük ihtimalle sahanın ortasında ki sert taşın üstüne düşmüştüm. Bunu acıdan fark edebiliyor olmam bu acının gerçekten de fazla olması demekti. " beni eve bırakır mısın?" bu soruyu bu kadar erken sormak istemiyordum aslında. Maçtan sonra yemek falan yeriz diye düşünmüştüm ama şuan tek istediğim eve gidip yatağıma yüzüstü uzanmaktı. Bana şaşırmışcasına bakıp" tamam sen çantanı al bende evden arabanın anahtarını alıp geleyim" dedi ve evine doğru ilerledi. Tribündeki çantama en az hareket ederek nasıl gideceğimin planını yaptım önce. Yavaş ve hızlı adımlarla ilerleyip çantamı sırtıma aldım. Ardından otoparkın yerini geldiğimizin tam tersine şekilde bularak batunun arabasının yanına gittim. Arabanın markasını bilemedim daha önce görmediğim bir amblemdi. Büyük ihtimalle yurtdışından gelmişti arabası. Kapılar uzaktan kumandayla açılınca batunun geldiğini fark ettim ve ön koltuğun kapısını açıp oturdum. Otururken oluşan acı gerçekten de düşündüğümden fazlaydı ve ben buradan evime olan uzaklığı bilmiyordum. Yüzüme acının varlığını hissetmemesi için aptal bir gülümseme yerleştirdim ve yüzümü batuya çevirdim. Bana bön bön bakıp gülümsememe bile karşılık vermeden önüne döndü ve arabayı çalıştırdı. Ani frenlerde yada virajlarda kendimi sabit tutmak için büyük çaba sarf ettim. Belli bir noktadan sonra evimi tarif ettim. Sonunda apartmanın önünde durunca batuya bakıp" güzel bir gündü. Bana basketbol oynattığın için teşekkürler" diyip kibarlığımı gösterdim. " sorun değil. Bende bugün baya eğlendim. Yarın kolların ağrıyabilir baştan söyliyim ve belki bunu yine yapmalıyız. Ne dersin?" düşünmeden cevapladım. " harika olur. O zaman yarın okulda görüşürüz" arabadan indim ve apartmana girdim. Asansörün düğmesine basıp salak salak sırıtmaya devam ettim. Kata gelince indim ve kapıyı çaldım. Anahtarlarıma sahip olmadığım ve hep kaybettiğim için kapıyı çalmalk zorundaydım. Zaten annemde 6 aylık hamile. Ben tuna ve junior buğlem. Üç kardeş. Üç idiot.
bu bölümü de düzenledik. yorum ve oylarınızı istiyorum. diğer bölümü de yakında düzenlerim....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yakışıklı kankam
ChickLitkankalar birbirinin sırlarını tutar ve bunu kimseye söylemezlerdi. Yada birbirlerine bakarak bile anlaşabilir ve aynı seye aynı sebepten aynı anda gülebilirlerdi. Buradan da anlaşılabileceği gibi kankalar kardeş gibidir. Atsan atılmaz satsan satılm...