Limonlu Kurabiye ve Sarı Papatya

66 9 3
                                    

Mutfaktaki bar masasında oturuyordu. Yanaklarına kan oturmuştu. Yüzüme bakamıyordu bile. Gözlerimiz birbirine değmiyordu. Fırından çıkardığım limonlu kurabiyeleri tezgaha koydum. "Jisoo noona çıkmadan önce yapmıştı." dedim. 

Kafasını kaldırdı ve gülümsedi. "Yardımcın olmalı..." 

"Ablam, arada bir ziyarete gelir." fırın eldivenlerini çıkarıp çekmeceye bıraktım. Spatulayı alıp tabağa bir kaç kurabiye çıkardım. Ona uzattım yanında bardaktaki portakal suyunu verdim. "Sever misin?"

Kafasını olumlu anlamda salladı. Bir papatya gibiydi, koklamaya doyamayacağım bir papatya. Sarı papatya. 

Yanına gidip oturdum. Kurabiyenin tadına baktı. Sevdiğini belli etmek için bir kaç mırıltı çıkardı. Sonunda cesaretini topladı ve gözlerimin derinliklerine baktı. Gözlerindeki hareler bir girdap gibi çekti içine beni. Kalbim göğüs kafesimi zorladı. Nefeslerim boğazımı zorladı. Bedenim samanlığa atılan bir kibrit misali yanıyordu. Bacaklarım kasıldı. Yüreğimdeki heyecan çok fazla geldi. "Ne iş yapıyorsun?" kelimeler beynimde döndü dakikalarca. Duyuyordum ama cevap vermeye gücüm yoktu. Gözlerim yerle buluştu. "Ben... Portakal suyu ihraç ediyorum... Ediyoruz ailemle..."

"Güzelmiş tadı..." 

"Sen?" dedim. 

"Ben yıldızların hayranıyım. İşim onları izlemek sonsuza kadar." 

Bir gülümseme yerleşti yanan dudaklarıma. Elini tutmak, yanağını okşamak istedim. 

"Gerçek mesleğimse, ben bir şiir yazarıyım."

Göz bebeklerim büyüdü. "Sen... Lee Felix Yongbok... O Yongbok musun?" bir ter damlası süzüldü anlımdan. 

"Oyum..." 

"Kalemin beni her zaman büyüledi, yaşının diğer yazarlardan küçük olmasına rağmen gerçekten ruhunu kağıda yansıtabilmen beni hep şaşırttı. Kelimelerinle yarattığın cümleler kalbime dokundu. Sen gerçek bir şairsin... Ama anladığım kadarıyla kağıda yansıttıklarını dışarıya pek yansıtamıyorsun..."

Buruk bir gülümseme paylaştı benimle. "İnsanlar tarafından ciddiye alınmamak acıttı hep kalbimi, bedenimi. Ben düşüncelerimi yazdım o zaman ulaşabildiğim insanlar bana hak verdi... Sanırım doğru toplumda değildim."

"Yüzünü paylaşmayı sevmiyorsun her halde. Seni çok araştırdım, ama hiç bulamadım."

"Ben sadece düşüncelerimi duyun, görün, hissedin istiyorum. Yüzüm, ruhum bedenim beş para etmez." yutkundu. Adem elmasını izledim. Bu benim daha da kafamı karıştırdı. 

"Gördüğüm en güzel yüz sana ait, Felix..." gözlerimi yumdum. "Ve bunu moralini düzeltmek için söylemiyorum. Doğrular bunlar."

"Teşekkür ederim Seung-ah, beni mutlu ettin."

_______________________:) 

Kendinize iyi bakın<33

Kendinize iyi bakın<33

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
The Orange Garden | SeungLix ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin