Çalan telefonum gözleri açmama yeterliydi. Saate baktığımda üçü çeyrek geçiyordu. Telefonu açıp kulağıma götürdüm. "Alo."
"Merhaba Seungmin." ağzının içinde bir kaç bir şey mırıldandı. "Uyandırdım mı?"
"Önemli değil, bir sorun mu var?" uzandığım yerden doğruldum.
"Aslında çok önemli değil... Evden sesler geliyor, ben korktum sadece seni arayabilirdim."
"Luna huzursuzlandı mı?" yatağımdan kalktıp ve gardropa yöneldim.
"Ben uyanınca oda sesleri duydu sanırım." burununu çekti. "Seungmin sadece konuşsak yeter tamam mı? Ben belki evham yapıyorum."
"Odanın kapısını kilitler misin? Telefonunu sessize al, ben gelince anahtarını pencereden at tamam mı? Ses çıkarmamaya özen göster." giyinmek için eşofman ve tişört çıkardım. "Kapatıyorum."
"Hayır, gelme. Seungmin ya sana zarar gelirse?" küçük ve sesiz bir hıçkırık duydum.
"Sana zarar gelmesinden daha iyidir tatlım." son kelime nefesimi kesti. "Şimdi kapatmam gerek, görüşürüz." telefonu kapatıp hızlıca üstünü değiştirdim. Kendimi dışarı atıp nasıl onun evine geldiğimi hatırlamıyordum bile. Bu sefer ben onu aradım.
"Anahtarı alabilir miyim?" diye fısıldadım.
Bir kaç dakika sonra pencereye çıktı. Gözleri kızarmıştı. Anahtarı açtığım avucumun tam içine atmıştı. Kapıyı açıp içeri girdim. Gözlerim karanlık odayı taradı. Nefes sesleri kulağıma geliyordu. Işıkları açtığımda küçük oğlanı gördüm. "Jeongin ne işin var burada?"
"Seungmin hyung! Asıl senin ne işin var burada?" gözlerini kaçırdı.
Önünde diz çöktüm elini omzuna koydum. "Ne arıyorsun burada?"
"Köpeğimin yavrularını, en son buraya doğru gidiyorlardı." kafasını yere eğdi.
"Balkona mı zıpladın yine?"
Onay verdi. "Ben burada onları arayayım, sonra sana getiririm tamam mı? Şimdi otur bakalım koltuğa."
Sözümü dinleyip oturdu. Bense köpek yavrularını aramaya başladım. Sehpahının altında üç tanesi birlikte uyuyorlardı. "Bak buradalar işte. Keşke Felix hyung'una haber verseydin."
Üçünü aynı anda kucağına aldı. "Yarın onları sana gösterecektim hyung, sonra pencereden gittiklerini gördüm. Büyük ihtimalle kapıdaki küçük açıklıktan geçtiler. Ama ne yazık ki ben o kadar küçük değilim." dudağını büzdü. Saçlarını okşadım.
"Annenlere haber vereyim, bu gece benle kalmak ister misin?"
"Eve gitmeliyim, annem kızabilir."
"Götürmemi ister misin?"
Kafasını olumsuz anlamda salladı. "Yan eve gidebilecek kadar büyüğüm hyung." kapıya yöneldi. "Yarın görüşürüz, iyi geceler~"
"Sana da iyi geceler~" evden çıktı onu izlemek için balkona çıktım. Kendi evine gittikten sonra Felix'in odasının kapısını tıkladım. Kapı bir kaç saniye içinde açıldı.
"Teşekkürler Seungmin, sanırım biraz cesur davransaydım halledebilirdim. Uykun bölündü."
"Önemli değil, başka bir şeyde söz konusu olabilirdi. Ben gideyim."
"Kal." kalbim deli gibi atmaya başladı. Derin bir nefes verdim. "Ben bu gece çok rahat edemem..." kafasını eğdi. "Sadece kalmanı istiyorum."
"Ben... Bilemiyorum, rahatsızlık vermek istemem."
Ellerimi tuttu. Her hücrem sarhoş olmuştu. "Vermezsin, istesen de veremezsin."
"Tamam o zaman." bayılacak gibiydim, zihnim fazlasıyla bulanıktı.
Beraber salona geçtik. Televizyonda oynayan film hakkında tek bir fikrim yoktu. Hâlâ elinin sıcaklığı vardı aklımda. Sesinin tınısı kulaklarımdaydı. Benim olsun istiyordum, birbirimizin olalım istiyordum.
Kafasını omzuma koydu. Kapanan bilinci sayesinde bana daha da sokuluyordu. Nasıl uyuyacağım hakkında herhangi bir fikrim yoktu...
______________________;)
Kendinize iyi bakın <33
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Orange Garden | SeungLix ✓
Fanfiction[TAMAMLANDI] Bu bahçeyi severim, bu portakal ağaçlarını severim, çiceklerini severim, meyvelerini severim, buranın kokusunu severim... Ama burasıyla ilgili en sevdiğim şey sensin Felix... Kim Seungmin × Lee Felix SeungLix