derin bir nefes aldı mavi saçlı genç. bugün yeni bir hayata ve yeni bir ortama atılacağı gündü. bir sene boyunca canla başla çalıştığı üniversite sınavını kazanmış ve çok istediği üniversitede hayalini kurduğu japon dili ve edebiyatı bölümünü kazanmıştı.
kendisi aslen koreli olup avusturalya'da doğduğu halde küçüklüğünden bu yana farklı kültürlere merak salıyordu. bunların içinde en baskını olan da izlediği animelerden, okuduğu mangalardan elbette japon kültürü olmuştu.
bu yüzden ailesiyle kore'ye taşındığından beri en büyük hayali olan japon dili ve edebiyat bölümünü japonya'daki en seçkin üniversitelerden birinde okumak olarak belirlemişti. bu yüzden canla başla çalışarak bu hayalini gerçekleştirmiş ve bir hafta önce kendi başına hiç bilmediği bir ülkeye yerleşmişti.
bugün ise okulunun ilk günüydü. akıcı olmasa bile bildiği japoncası ile burada hayatta kalabileceğine inanıyordu.
tekrar derin bir nefes alarak mavi saçlarını düzeltti ve okul binasından içeri girdi. birkaç gün önce gelip gerekli işlemlerini yaptığı sırada kendi fakültesinin yerini öğrenmiş, şimdi ise kolaylıkla dersliğini bulabilmişti. yarım saat erken geldiği için çoğunluğu boş olan derslikte çok arka sayılmayacak şekilde bir yer bulup oturmuş ve gergince ellerini birbirine sürtmüştü.
normalde sosyal bir kelebek olarak adlandırılsa da yeni girdiği ortamlarda hep gerilirdi. üstelik şimdi girmiş olduğu bu ortam ona ileride sıcak hissettirecek olsa bile şu an gerilmesine neden oluyordu. e haliyle haklıydı da, kim olsa tek başına geldiği bir ülkedeki üniversitenin ilk gününde gerilirdi.
zaman ilerledikçe gerginliği biraz daha artan genç yavaş yavaş dolan sınıfta hızlıca gözlerini gezdirdi. çoğunluğun birbiriyle konuştuğunu görünce alt dudağını dişlemeye başladı. kendisinin bir adım atması gerekiydu aslında ama şu an bu cesareti kendinde bulamıyordu.
çok geçmeden sınıf kapısının olduğu yerden bir kahkaha duyuldu. merakla başını oraya çevirdiği sırada iki çocuğun gülüşerek sınıfa girdiğini gördü. verdikleri enerji hoşuna gittiği için onlara uzunca bakıyordu ki küllü sarı saçlara ve tombul yanaklara sahip olan çocukla göz göze geldi. tam gözlerini kaçıracaktı ki çocuğun heyecanla ona doğru gelmeye başladığını gördü. ne olduğunu anlamasa da beklemeye başladı.
"seung, gördüğüm bir rüya mı yoksa karşımda mavi bir pamuk şeker mi duruyor?"
duyduğu dil ile ağzı şaşkınca açılan felix heyecanla yerinde kıpırdandı. korece konuştuğu için rahatlıkla nereli olduklarını anlamıştı bile. bu felix'i yabancılık çekmeyeceğinden ötürü mutlu ederken tombul yanaklı çocuğun yanındaki kahve rengi saçlı olan ve sonbahar havası veren çocuğa gözleri kaydığında onun da neredeyse yanına gelmiş olduğunu gördü.
"ikisi de değil jis. rüya görmüyorsun, ama aynı zamanda karşındaki mavi bir pamuk şeker değil."
"nasıl değil ya? bayağı pamuk şeker bu." jisung çekinmeden felix'in saçlarına parmak uçlarıyla dokunduğunda seungmin omzuna bir tane geçirmişti.
"çocuğu yiyecekmiş gibi bakmayı kes, onu rahatsız edebilirsin. ve ayrıca o bir pamuk şeker değil, sadece mavi saçları var."
felix onları şaşkınlıkla izlerken seungmin arkadaşına karşı gözlerini devirerek boğazını temizlemiş ve japonca konuşmaya başlamıştı.
"siz onun kusuruna bakmayın lütfen. bazen böyle değişik şeyler yapabiliyor."
felix gözlerini seungmin'e odaklayıp ellerini rahatsız olmadığını söylemek istercesine iki yana sallayarak onların şaşıracağı bir şey yapmış ve aniden korece konuşmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sakura & stars. hyunlix
Fanfiction"insanların mutluluğunu ve hüznünü sakuralar çeker. kimisi sakuraların altında aşk yaşarken, kimisi altında göz yaşlarıyla birlikte hayatı sorgular. gece ve yıldızlar ise," tekrar bakışları bana döndüğünde gülümsedim. yapacağım şeyin doğru olmadığın...