Sessizliğin içine gömülmüş cesetler gibiydim. Yanımda yıllar sonra birisi vardı ve yalnızlığımı bir anlık bile olsa unutuyordum. Ateş'le babalarımızın cesetleri kayıptı, ruhlarının nerde olduğunu bilmediğimiz gibi bedenlerininde nerede olduğunu bilmiyorduk ikimizde. Ateş'in babasını denize attığımı hatırlıyordum ama o sinirle neler yaptığımı tam olarak hatırlamıyordum. Ateş'in sabah söylediği cümlenin bir teklif mi yoksa bir tehdit mi olduğunu anlamak zordu fakat iyi düşünmek istiyordum. Kendimi ona karşı ne kadar nefretle doldurmaya çalışsam da içimde ona ısınan birşeyler vardı. Sevgisizliğin içinde büyüyen ben birşeyleri abartmışta olabilirdim. Ateş'le sabah kahvaltısı yaparken çok sessizdik.. İkimizde en sevdiklerimi kaybetmiştik belki de bu acılardan daha çok ortak noktamız vardı kim bilir? Gözlerinin içinde keşfedilmeyi bekleyen ben bir onun gözünde kayboluyordum, bulunamıyordum. Onun dünyasında vardım bunu biliyordum fakat beni fark etmesinden çok sevdiğini sanıp hırsa dönüştürmesiydi. Beni sevdiğine inanmıyordum. Hırs, intikam herşey olabilirdi ama sevgi olamazdı. Olmamalıydı. Bunları düşünürken boğazını temizleyip konuşmaya başladı "Bugün babamın doğum günüydü." Her doğum bir ölümdü. Her ölüm ise bir doğum. Karanlığın içinde kaybolmuş bir aydınlık vardı kalbimizin diplerinde. Kahvaltıma devam edip suskunluğumu korumuştum. "Suskunluğunda ben boğulurken, sen çoktan pes etmişsin." umursamayarak "anlamadım?" Dedim. Öyle bir anlamıştım ki nefesimi normal halde tutmak için zorlandım. "Her neyse bugün ilk olarak herşeyi açığa kavuşturmak için gizli kaçak uyuşturucu ve kumar oynanılan babamın mekanına gideceğiz. Seni tanımamalarını istiyorum ve bu yüzden kendinde değişiklikler uygularsan sevinirim." Saçlarım zaten kısaydı neresine bir değişiklik uygulayabilirdim ki? Belki rengini değiştiririm ya da ruh halimi yansıtmayan renkli kıyafetler için alışveriş yaparım.. "Neden ilk olarak babanın mekanı?" Yüzüme odaklanıp "Çünkü benim kurallarım ve ben öyle istiyorum." Boğazıma yediğim şeyler sıralanırken, ona karşı sinirim artmıştı. Onun suratına bakmayarak kendi odama gittim. Kapıyı sertçe vurup, yatağıma uzandım. Ateş'in babası mezarda ölenlerdendi, ya benim? Kalbimdeki ölümleri, depremleri, yıkılmışlıkları sayarsak bir mezarda yatan ölü olabiliyor muydu? Ateş için kalpteki mezarlıklar kolay yenilenebilecek şeylerdi çünkü bunu yaşamamıştı belki de yaşamayacaktı. Nefretle öldürme tarzımı gerçeğe geçirmem benim kötü olduğumu gösteriyorsa şeytanın önde gideniydim ben. Sevgisizliğin içinde büyüdükten sonra benden duygularımı geri getirme amacı neydi anlamıyordum. Sabah bile bunları düşünüyorsam ne depresif bir kız olduğumu kendim bile çözemiyorum. Ben daha kendimi çözememişken başkasının beni çözmeye çalışması saçma değil mi? Güneşin doğması umuduyla bedenimiz yanarken güneşin ardındaki karanlıktan sonra yine sönmesiyle son bulur. Son bulan umutlardan başka şeyler olmadığını düşünsekte o umutların ardında yatan tek kelimelik bir hayatı yitirmiş oluruz "sevgi veya aşk" . Yaşamayanlar aynı şey zannetseler de farklı anlamlar barındırır her bir harfinde. Keşfedilmesi mümkün olan sevgidir fakat keşfedilmesi mümkün olmayan aşktır. Çünkü aşk keşfedilemeyen yerlerde ortaya çıkar. Umutsuzluktan ortaya çıkar, bu da hayatın bize oyun oynama ve hesap sorma biçimidir. Yataktan kalkıp camdan gökyüzünü izlemek bana bunları düşündürüyordu.. Arkamdan nefes sesini duyunca Ateş'in beni izlediğini fark ettim. Bana bakışı toprağın dünyaya kazandırdığı yenilikleri, güzellikleri aklıma getiriyordu. Getirmemeliydi çünkü bu yasaktı, olmamalıydı. Yaşadıklarım fiziksel olarak beni yormasada ruhsal bir çöküntü halindeyim. Fakat bunu belli etmeyicek kadar da güçlü ve zor bir kadındım. "Bugun aynaya son kez gerçek haline bak değişeceksin." Dedi Ateş kulağıma sessizce nefesini verdikten sonra. "Amacın ne Ateş?"dedim en korkusuz halimle. "Öğreniceksin Sezen." Dedi ve kapıya doğru yürüyerek gitti. Bırakılmış ve terk edilmiş duygusu bir anda saldı içimi. Hissetmek yenilgiydi ve ben bu savaşa yenilerek başlıyordum.
Ateş odamdan gideli bir saati geçmişti ve içeride ne yaptığını merak ediyorum. Dışarıda ki kapının çarpma sesiyle şaşırmam bir oldu. Aşağı indiğimde kimse yoktu. Gitmişti.. Kapının üstünde bir not görmemle irkildim. Kanla yazılmış "ÖLECEKSİNİZ." Yazıyordu. Aniden evin içinde Ateş diye bağırmaya başladım. "ATEEEŞ!" "NERDESİN GERİZEKALI?!" Odasına birden girince kulaklıkla uyuya kaldığını gördüm. O kadar masumdu ki yüzündeki her ayrıntıyı ezberleyebilirdim. Onu izlerken aklıma not gelip onu itiklemeye başladım. "SENİ GERZEK UYAN!!!" Gözleri mahmur bi şekilde etrafa bakıp en son bana baktı. Uykulu bir ses tonuyla "Ne oldu?" Dedi. "Burayı bizden başka bilen var mı?" Kafasını hayır anlamında salladı. "Emin misin Ateş iyi düşün." şaşkın bakarak "Sezen ne oldu?!" Ani çıkışıyla elimdeki notu gösterdim. "Alda bak ne oldu." Notu görmesiyle "Burdan gidiyoruz hazırlan." dedi ve hemen banyoya girdi. Bende koşarak odamda olan eşyalarımı alıp Ateş'i bekledim. Beş dakikada tüm işimizi halledip arabaya bindik. "Zamanı daha da hızlıya alıyoruz Sezen. Şimdi senin işin değişmek en yakın en iyi kuaföre bırakıcam seni kendine dikkat et ve birşey sorma gün geldiğinde herşeyi açıklıcam. Sadece hiç kimsenin seni tanımasını istemiyorum." konuşmasını bitirmesini beklemeden hemen sözüne atladım. "sen napıcaksın?" Düşünüp "Ben ise kendi mekanıma gidip işlerimi halledicem." Arabayı öyle hızlı sürüyordu ki sanki uçuyormuş havası veriyordu. Hep hayatım boyunca hız en sevdiğim şey olmuştu. Eğer ölmek için bir sebep olsaydı kısacası hız derdim. Yine bir başlangıca doğru akıp gidiyordu hayatım çünkü bu bir sondu. Akıp gidiyordum su gibi fakat yakıcıydım, olduğum heryeri küle çevirdiğimden bunu anlıyordum. Ateş beni bir kuaförün önüne bırakıp hızlı bir şekilde arabasıyla uzaklaştı. Etrafıma baktığımda pembenin tonları ile duvarları olan süslü bekleme koltuklarıyla bile dikkat çeken bir yere bırakmıştı. Adamlar diğer kadınların saçlarını ustalıkla yapışını izledim bir süre.. Ardından saç rengi modellerine bakmak için gördüğüm dergiyi karıştırmaya başladım. Beni en iyi temsil eden renk siyahtan başka kırmızıydı. Siyah sonsuzluğun ardından kaybolanlar cennetiydi. Kırmızı ise yıkılışların ardından kalan hırsın öfkenin resmiydi. Seçimime tamamen karar verdikten sonra sıra sonunda bana gelmişti ve saçım bitene kadar aynaya çok bakmamaya çalıştım. Değişim içten olan birşey olduğunu kendime inandırmak için elimden geleni yaptım. Gözlerimi açtığımda ise bambaşkaydım sanki masumluğun ardında yatan bir sinsi gibi gözüküyordum. Soğuktum bu bendim ama sinsi değildim veya masum. Ben korkusuzdum, akıllıydım ve en kötüsü duygusuzdum. Görüntümüz içimizdeki yansımamızı belirtseydi belki kaç kişi çirkinlikten yüzüne bakılmazdı.. Kuafördeki herkes bir ton övgü ve yavşaklığından sonra sonunda çıkabilmiştim. Taksiye atlayıp "en iyi ve en yakın alışveriş merkezine götür." dedim sert bir tonla. Adamın suratı kırışıklarla dolmuştu, belliydi hayat onada hiç adil davranmamıştı. Üstündeki kıyafetler fakir olduğunun bir kanıtıydı.. Adam dikiz aynasından bana baktıktan sonra utanarak kafasını çevirdi. Gerçekten kalmışmıydı böyle insanlar.. Arabanın koltuğun üzerine adama çaktırmadan Ateş'in verdiği paranın yarısını koymuştum. O kadar insan tanımıştım ki artık yüzlerine bakarak anlayabiliyordum ve bu adama karşı bir acıma hissine kapıldım. Arabadan indiğimde yüklü bir para daha verip "üstü kalsın." deyip inerken adam kolumu tutup "Kızım lütfen üstünü alın bu kadarı bana fazla." adamın yüzüne sert bakıp "ihtiyar ben sana bu kadar veriyorsam alıcaksın, şimdi def ol!" Adam afallamıştı ve hızlı bir şekilde gitti. Eğer adamı azarlamasaydım gitmeyecekti. Böylesi en güzeli. Etrafıma bakındığımda ego dolu insanlardan alışveriş merkezinin güzelliğini göremiyordum. Kendini beğenmiş insanlar dünyayı bir çöp kutusuna çeviriyorlardı. Mağazalarda gezerken bi kaç tane tarzımla alakasız kıyafetler almıştım. Bunları kendime neden yapıyordum bir fikrim yoktu ama yapıyordum. Bütün gün bu değişimlerle uğraşırken aynada son kez kendime baktığımda bu benden başka birisiydi. Sanki yeniden doğmuş, hiç bir şey yaşamamış, masum ve şirin gözüküyordum. Bu diğer insanları inandırmak için yeterliydi artık tanınmıyordum. Eski halimle sadece gözlerim benziyordu ve bakışlarım. Bakışlarımı bilmeyen bir kişinin beni tanıcağını sanmıyorum. Alışveriş merkezinden sonunda çıkmıştım ve Ateş nerede veya ne yapıcağım hakkında hiçbir şey söylememişti. Telefonumda Ateş'i aramaya başladım ve açmamıştı. Sinir bozucu bir durumla karşı karşıyaydım. Kaldırımda oturmaya başlamıştım.. Gündüzü düşündüm.. Ne çok insan severdi aydınlığı. Çünkü aydınlık seven insan yalanı seven insandı kendini yalanlara inandıran ve hala mucizelere inanan acizlerin umuduydu. Gece ise kendiyle yüzleşen ve karanlığa mahkum olan ruhların cennetiydi. Belki mucizelere inanmıyorlardı ama geceninde bir sonu vardı. Sonlar ise asıl başlangıçların altında yatan gizli gecelerdi. Arkamdan korna sesleri gelmeye başlamıştı ve şu ses kirliliği yapan bütün herkese o an küfürlerimi savuşturdum. Tam artık kornaya basan kişiyle kavga etmek için arkamı dönerken Ateş'in olduğunu görmemle şaşırmıştım. Ateş ise bana bakıp gülümsüyordu. Ne güzelde gülümsüyordu, gözlerinin kısılışı dünyanın kıyametinin habercisi gibiydi. Gözleri farklıydı buna ne denir bilmiyorum ama inanmayanlarda vardı bu hisse, kıyamete inanmayanlar gibi. Ruhum yanıyordu, alev alıyordu. Mutlu mutsuzluk arasında arafta kalmıştım. Arabaya biner binmez Ateş bana sarıldı ve kokumu içine çekti. Benim kollarım ise boşlukta kalmıştı dokunmaktan korkuyordum. Ona dokunduğum zaman tenimde izleri kalıcaktı ve o gittiği an tenimden nefret edicem diye korkuyordum ve ben ilk defa korkuyordum. Aşk mı sevgi mi nefret mi adını koyamasamda korkuyu hissediyordum. Ateş yüzümü ellerine alarak gözlerime baktı "çok güzelsin.." dedi. Gözlerimi kaçırarak ellerini yüzümden uzaklaştırdım. "planımız ne?" Ateş ise düşünceli bir şekilde "mekana gece gidiyoruz seni sevgilim olarak tanıtıcam ve ordaki adamlarla yakınlık kuracağız, bu işi bir ay içinde çözmüş olucağız." Nefesimi düzene sokmaya çalışarak "Babanı öldürdüğüm için beni suçlamıyorsun ama babamı öldüren babana kızıyorsun ve bir sebep arıyorsun. Bu sebebi bulduğumuzda ne olucak peki Ateş?!" Ateş sessiz kalmıştı ve ardından bağırmaya başladım. "beni kullanıyorsun ikimizde bu işte bok gibi çıkıcaz ne yapmaya çalışıyorsun hiç bir şey söylemiyorsun bunu yap şunu yap diye emirler veriyorsun. Burda senin uşağın yok! Ya bana düzgün anlatırsın ya da bu ortaklık biter.!" Ateş arabayı durdurup "İN!" Kapıyı açıp soğuk havanın etkisiyle belli etmesemde ürpermiştim. Ateş yanıma gelip arabayla beni kendi arasına aldı. Yüzümü ondan uzaklaştırırken Ateş "YÜZÜME BAK!" Dedi. Yüzüne sanki ondan iğreniyormuş gibi bakmaya çalıştım. Bu bakışımı başarmamla Ateş dahada sinirlenmişti, gözlerinden gerçekten ateş çıkıyordu. "Babamı öldürdüğünden beri rüyamda babanı görüyorum Sezen. Çözülmemiş bir sürü soru var. Babam babanı neden öldürdü Sezen hiç mi merak etmiyorsun. Hadi senin ki bir intikam neden detayına inip bunu sonuçlandırmıyoruz! Ben babamın babanı öldürdüğüne inanmıyorum. Babam babanla ortaktı birbirlerini kardeş gibi severlerdi taa ki sen ortaya çıkana kadar. Bunda bir bokluk var ve işin ucu sana dokunuyor. Seni sevmem sana karşı olan nefretimi bastırmıyor. Çünkü sen buna izin vermeyip tam tersi tetikliyorsun, ŞİMDİ ANLADIN MI?!" Son cümlesini bastıra bastıra söylemişti dişlerini sıkarak. Sadece "tamam eve gitmek istiyorum." dedim. O da "tamam" diyerek hemen arabaya bindi ve tüm yol boyunca sessizce eve geldik. Bu ev ıssız bir yerdeydi ve kimsenin bileceği bir yere benzemiyordu. Galiba bu sefer Ateş düzgün bilinmeyen bir ev seçmişti. Ev tahtadan yapılmış eski Amerikan evlerine benziyordu. Nedense bir an heyecanlandım çünkü o an Ateş'le göz göze geldik... Ne anlamlı bakıyorlardı, sanki dilinde söyleyemediği şeyleri anlatma biçimiydi. Arabadan inip eve doğru yürümeye başladık beraber, anahtarı kapı deliğine sokmasıyla büyük bir ses çıkarak kapı açıldı. Ev çok eskiydi ve tozlanmıştı, temizliğe aşırı ihtiyacı vardı.. Bir kadın olarak temizlik yapmaktan hayatım boyunca nefret etmiştim ama şuan ilk olarak bu evi ev haline getirmekti. Ateş yüzüme bakıp "Ben markete gidip ihtayacımız olan yiyecekleri alıcam sende takılırsın. Bir saate yakın gelirim." Başımı sadece salladım ve arabanın anahtarını alıp gitti. Ev çok ıssız ve sessiz gözüktüğünden kendimi bulmuştum. Hemen hızlıca etrafı toparlamaya düzeltmeye çalıştım... Bir saatin sonuna doğru nerdeyse tüm evi düzene sokmuştum. Bu temizliği kendimden bile beklemiyordum ama iş başa düşünce böyle oluyormuş diye düşünüp güldüm kendim kendime.. Kapı sesini duymamla arkamı döndüm Ateş'in şaşkın yüzüyle karşılaştım. "Oha inanamıyorum! Evlendiğimizde de aynı performansı bekliyorum." pis pis sırıtarak bunu söylemişti. "Çok beklersin, ilk ve son!" Dedim gülerek bende. Ateş güle güle mutfakta yemek işleriyle uğraşmaya başladı. Bende fırsat bilerek kendimi koltuğa attım. Yarım saat uyku arasında gidip geldim o sırada Ateş'i beni izlerken görmemle şaşırdım. "Napıyorsun aptal?!" Yine pis pis sırıtarak "seni izliyordummm." dedi. Sonra toparlanıp "yemek hazır hadi gel." Bende yemek kokusunu burnuma çekip masaya oturdum. Masa da en kolay yapılış olarak bildiğimiz makarna duruyordu. Bayılıyordum her gün yiyebilecek kapasiteyi kendimde bulabilirdim. Yemeğimi yerken Ateş'in beni gülerek izlediğini gördüm. Ağzımdaki makarnayı bitirip, ciddileştim. Artık bugünden sonra ne yapıcağımızı sormalıydım. "Bugün ki tehditten sonra ne yapıcağımız hakkında fikrin varmı?" O da ciddileşti bu sorum karşısında. "Bu gece hazırlan babamın mekanına gidiceğiz." yediğim lokma boğazımda kalmasıyla öksürmeye başladım. "Nee?! Daha yenimi söylüyorsun sabahtan beri." o da tepkimi yok sayarak "saçların eskiden daha güzeldi Sezen. Şimdi seni göremiyorum..." Birde şu dünya da tek kendimi dengesiz sanardım. "Saçlarım değişti Ateş bunu isteyende sendin. Ayrıca sadece saçlarım, içim yine aynı." yemeğini bitirip masadan kalktı. Kısa süre gözüme bakıp kafasını çevirdi "Peki Sezen peki."
Bir saatin ardından Hazırdım... Odamdan çıktığımda Ateş'inde odasında aynaya baktığını gördüm, onu izlemeyi seviyordum galiba ve fazlasıyla yakışıklı olmuştu. Onu izlediğimi fark edince ağzı açık kalmıştı neredeyse salyası akıcaktı. Bu benim kahkaha atmama sebep oldu. "Sezen bu sen misin?" Dedi sonunda nefesini kontrol edemeyerek. "Sence kime benziyorum oradan bakılınca Ateşciim?" Ateş tepkime bakarak o da gülmeye başladı. "Burdan bakılınca ateşe benziyorsun ama böyle en yakıcısı olanından." Göz kırpıp arabanın anahtarını aldı. Bende o an tutuklu kalmıştım.. "Hadi gidiyoruz güzelim" Dışarıya çıktığımda ilkbaharın güzel havası yüzüme rüzgarıyla vuruyordu. İlkbaharı hep oldum olası sevmiştim. Arabaya bindikten sonra sıcaklık daha da artmıştı. Ateş ise hiç konuşmadan arabayı çalıştırdı ve son hızla gidiyorduk. İçimde bir boşluk vardı ama boşluğu kaplamaya çalışan bir duyguda vardı ve şuanda aşırı heyecanlıydım istemsizce.. Böyle ortamlara yüz binlerce kez girip çıkmıştım hatta en beterlerine ama şimdi neden elim terliyor ve heyecanlıyım bilmiyorum. Bunları düşünürken Ateş arabayı durdurdu. İlk kendisi inip kibarlık yapıp benim arabamı açtı "Bu gece bizim olmalı Sezen" dedi ve elimi nazikçe tutup çıkarttı. Arkamdan arabanın kapısını kapatıp, elini belime sardı. Kendimi böyle güvende hissediyordum. Geldiğimiz yer aşırı derece lükstü, kapıları bile altın kaplamaydı. İçeri girdiğimizde babamın intikamı için araştırdığım tanıdık yüzleri görmemle tiksinmem bir oldu fakat yüzümü buruşturmadan sıcak bir gülümse yüzüme yerleştirdim. İşte tamamen kendim değildim dışarıdan. Ateş beni daha da kendisine çekerken etrafta birisini arıyor gibiydi gözleri. Ateş gözlerini mutlulukla hiç görmediğim, tanımadığım bir adama yöneltti. "Kardeşim nerelerdesin?!" Dedi adam bağırarak. Öyle bir sigara kokuyordu ki bayılabilirdim. Ateş ise "İşlerim vardı kardeşim kafamı toplamak istedim sevdiğim kadınla." Adam birden gözlerini fal taşı gibi açıp, beni yeni fark edercesine süzdü. "Vayyt bee yoksa bu hep anlattığın kız mı?" Ateş'te gülerek "Aynen kardeşim." Dedi. Sanki konuşmayı hemen kesmek istermiş gibi bir hali vardı. Adam ise kel kafalı, aşırı kaslı ve kollarının tümünü kaplamış değişik sembollerden oluşmuş dövme vardı. Adam hala bana bakmaya devam ediyordu sanki tanıyormuş gibi bir şüphelenmiş hali vardı. "Hoşgeldin yurdumuza Ateş ve yeni sevgilisi. Bu arada adın neydi?" Soru bana yöneltilmişti ve normal bir ses tonumla "Sezen." dedim. Bakışları tuhaflaşmaya başlamıştı ve ben rahatsızlanmaya başlamıştım. Ateş'in kulağına sıcak nefesimle "Hadi gidelim tatlım." dedim. İki koca adamda şaşırarak bana baktılar. Ateş hemen kendisini toparlayıp "Tamam hayatım." diyerek belimi daha sıkı sardı. Geldiğimiz yerin daha da derinine doğru yürümeye başladık. Daha karanlığa.. Belki karanlık aydınlığın sakladığı gizli sırrıdır. Kim bilir? Her ne kadar insanlar karanlıktan korksalarda geldikleri ve gidecekleri tek noktadır oysa ki. Ne ironi ama. Ateş'le o kadar yakındık ki kokusundan bayılıcaktım. Bu gece süper mini kırmızı elbise giymem beni rahatsız etse de alışıktım. En büyük özelliğin ne diye sorsalardı eğer tek kelimeyle Güçlü Olmak derdim. Sırtımı dimdik yaparak yürüyüşüm ve kendime olan güvenimle herkesin bize bakmasını sağlamıştım. Ateş bu durumdan memnun olması gerekirken yüzünde gerginlik vardı. Ateş önümüzdeki adamı göstererek kulağıma "Bu adam babalarımızın dostuydu ama senin baban senin ortaya çıktığın zaman bile seni saklamış. Nedenini hala bulamadım sen yine de dikkat et ve güvenme." Kafamı tamam dercesine salladım ve o adama doğru yürümeye başladık. Adamın gülerek bakan bakışları bizi görünce şaşırmışa daha sonra ise kızgınlığa dönüştü ama sanki belli etmemeye çalışır gibi bir görüntüsü vardı. "Nasılsın Haydar abi?" Yüzüme dikkatli bakıp "İyiyimde bu yavru ne iş?" Ateş sinirini kontrol etmeye çalıştığını hissediyordum. Bu adamı gerçekten orada parçalamak geldi içimden... Ateş sakin ses tonuyla "evleneceğim kadın." dedi. Bende sıcak ses tonumu ayarlamaya çalışarak "Adım Sezen. Tanıştığımıza çok memnun oldum." dedim. Gerçekten oyunculukta üstüme yoktu. "Çok sevdiğim dostumun kızının adı da Sezen'di ne tesadüf." bunu demesiyle gerçek adımın söylemem hata yaptığımı hatırlattı ve çaktırmamaya çalışarak "tesadüf." diyerek kısa kestim. Ateş "görüşmek üzere abi." diyerek beni belimden çıkışa doğru yürütmeye başladı. "Ne oluyor Ateş?" Yüzüme dikkatlice bakıp gülümseyerek "Topuklularla koşabilir misin yoksa kucağımda uçmaya var mısın?" demesiyle arkamızda birsürü adam topluluğu bize doğru koşmaya başladı. Aniden Ateş'in kolumdan tutmasıyla koşmaya bizde başladık.
Bazı insanların hayatı sakin ve huzur doluydu, şanslılardı. Benim gibilerin ise böyleydi işte imkansızlıklarla dolu. İmkansızlıkların ötesinde bir umuttu seni sevmek. Herşeyi kabul edip ölmeye koşmaktı senli sonsuzluklara..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOŞLUK
ChickLitDuygularını ölümlerle kaybetmiş bir kadın. Sevgi ve aşkı babasını öldüren kadında bulan bir adam. İmkansızlıkların, ölümlerin arasında kaybolmuş iki hayat. Tek noktaları intikam olan boşlukta kalan yaşayan cesetlerin hikayesi. Sevmek miydi aşk? Yoks...