İşte geldim buradayım, kitabımla hayatınızı karartmaya hazırım! 😈
Üniversitenin ilk günüydü. Hayalim olan tıp bölümünü kazanmıştım. Yepyeni bir serüven başlıyordu. Heyecanlıydım.
Yataktan kalktım ve aynada kendime baktım. Kendime göz kırptım ve "Bu iş sende kızım!" der gibi kendime iki parmağımı doğrulttum. Günümün harika başladığını düşünüyordum. Ta ki o sesi duyana kadar...
"Hange! Kalk artık sen de! Yeter bıktım artık, öğlene kadar uyur mu insan! Üniversite öğrencisisin artık biraz öyle davran!"
Ah güzel annem... Bu kadına hiç yaranamayacak mıyım acaba? Merak ediyorum.
"Kalktım! Giyinip çıkacağım."
Cevap vermediğine göre duymuştu. Sonunda biraz olsun ondan uzak kalabilecektim. Dolabımı açtım ve kendime kıyafet aramaya başladım. Beyaz bir gömlek ve siyah bir pantolon alıp giydim. Saçlarımı at kuyruğu şeklinde topladım ve gözlüklerimi silip taktım.
Çantamı da alıp odamdan çıktım. Annem tezgahın önünde, kahve yapıyordu.
"Sonunda kalktın tembel hayvan."
"Sana da günaydın anne."
Annemle daha fazla konuşmadan ayakkabılarımı giyip hemen çıktım. Okuduğum üniversite şehir merkezindeydi. Evim de şehir merkezine yakın olduğu için otobüsle hızlıca gidebiliyordum. Otobüs durağına doğru hızlı yürümeye başladım.
Yürürken birine çarptım. Kim olduğuna bakmak birkaç adım geri gittim.
"Pardon."
"Biraz dikkat etsene."
"Özür dilerim ya!"
Çarptığım kişi kısa boylu bir adamdı. Yani en azından benden kısaydı. Ense tıraşlı siyah saçları rüzgarda uçuyordu. Göz bebekleri çok küçük olduğu için rengini seçemedim ama gözlerini devirdi ve duraktaki koltuğa oturdu.
Onu umursamamaya çalışarak sırtımı direğe dayadım ve beklemeye başladım. Bir yandan da telefonumdan saati kontrol ediyordum. Çok geçmeden otobüs geldi ve bindim.
Çarptığım adam da otobüse binmişti. Acaba o da mı üniversiteye gidiyordu? Çok fazla düşünmedim ve kulaklıklarımı takıp müzik dinlemeye başladım.
Bir süre müzik dinledikten sonra okula yakın bir durakta indim. O adam yine benimle aynı yerde indi. Artık yavaş yavaş emin oluyordum, o da benimle aynı üniveristedeydi. Otobüsten benden önce inmişti. Bende çabukça inip hızlı hızlı okula doğru yürümeye başladım. Yavaş yavaş o adamı unutmuştum.
~°^°~
Okula vardım ve hızlıca telefonumdan önce ders programına sonra da okul krokisine baktım. Doğruca laboratuvara doğru yürümeye başladım. Biraz hızlı yürüyordum ve bu bacaklarımın hemen yorulmasıma sebep olmuştu. Ama derse geç kalacaktım bu yüzden elimi çabuk tutmalıydım.
En sonunda laboratuvara varmıştım. Bacaklarıma sanki sopayla vurmuşlardı.
Bunu düşününce annemin 4 yaşındayken yaptığı şey geldi aklıma.
Flashback
Annem ve teyzem balkonda çay içiyordu. Ben de kapının önünde oyun oynuyordum. Annemden bir şey istemek için masaya yaklaştım ancak annemin eli çay bardağına çarptı ve bardağın düşmesiyle içindeki çay elime döküldü.
Elim yanmıştı.
"Sen ne yaptın küçük velet!"
"İsteyerek olmadı!"
Ben elimin acısından ağlarken annem balkon korkuluğunun yanındaki süpürgeyi aldı ve onu koluma vurdu.
"Abla ne yapıyorsun!"
"Sen karışma!"
Koluma, bacağıma, kafama... Gelişigüzel nereye değerse vuruyordu. Her yerim mosmor olmuştu. "Anne yapma! Özür dilerim!" yanan elimin acısına bir de annemin dövmesi eklenince canım daha da yanmış, daha da pis ağlamaya başlamıştım. Ben de teyzem de anneme durması için yalvarıyorduk.
O çayın dökülmesinde benim hiç bir suçum yoktu oysaki. Annem kendi dökmüştü, sinirini benden çıkarmıştı. O gün ilk kez annemden dayak yemiştim. Teyzem beni alıp banyo yaptırmıştı. Yanan elime buz koymuştu.
Keşke teyzemin kızı olsaydım.
***
Gözlerim dolarak o gün yanan elime baktım. Kahverengi bir leke olarak kalmıştı orada. Kendimi toparlayıp laboratuvara girdim ve bulduğum ilk sandalyeye oturdum.
Sonra sınıfa Erwin girdi.
"Hange?"
"Aa Erwin. Merhaba."
"Demek tıp bölümünü kazandın!"
"Evet."
"Başarabileceğini biliyordum."
6. Sınıftayken Erwin ile aynı dershaneye gidiyorduk. O da lise son sınıftı. Beni motive etmiş, istediğim mesleğe sahip olacağıma inanmış ve beni de inandırmıştı.
"Çok teşekkür ederim Erwin. Senden başka kimse bana güvenmemişti o zamanlar."
"O dershaneye bursla gelebilmenden anlamıştım."
Biraz Erwin ile konuştuktan sonra kapıdan bir ses geldi.
"Hey, Erwin."
"Oh, Levi. Hoşgeldin."
Demek adı Levi...
Levi yanımıza geldi ve ön masadaki sandalyeyi ters çevirip oturdu.
Levi: Demek sen de buradasın dört göz.
Hange: Dört göz mü? Sen fazla oluyorsun ama!
Erwin: Dur, sakin. Ne oluyor?
Levi: Bu dört göz bugün durakta bana çarptı.
Hange: İsteyerek olmadı! Ve bana dört göz deme!
Biraz Levi ile atıştık. En sonunda Erwin "Tamam, yeter!" diye gümledi. Bir anda masaya vurunca irkilmiştim.
Erwin: Hadi Levi, biz gidelim ders başlayacak.
Böylece Erwin ve Levi laboratuvardan çıktı.
Levi ile atışmak zevkliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kadınım {LeviHan}
Fanfiction"My mama always said; Do you trouble it? And now I wonder, did you fall for a woman like me..?" Y.N. : İlk ve pek sevmediğim bir kitabım, hatalarım olabilir. Mazur görün lütfen.