2 - Açık Kartlar

18 2 0
                                    

                                                                If I Die - Akros

   Eres responsable para siempre de lo que has domesticado.

 Kanıma dolan zehrin beni içten içe çürüttüğünün farkındaydım. İlerleyeceğim yolun ilerlediğimden daha çetin olduğu da su götürmez bir gerçekti.

Fabrikadan çıktığımda önce evime uğrayıp ardından Nico' nun mekanına gelmiştim. Fırat'ı mı beklemiştim bilmem ama bir süre evde oyalanmıştım. Fırat'ın telefonuna tam üç çağrı bıraksam da bunlar yalnızca uzun uzadıya çalışlardan ileriye gitmemişti. Muhtemelen bu yüzden telefonum evin herhangi bir köşesindeydi. İçerdekilerin gözlerinden uzak arkaya park ettiğim motorumu bırakıp , zihnime saplanan düşüncelerimi devralmıştım. Saat sabaha karşı dörde geliyordu, tam bu saate tazelenen insanların coşkulu sesleri , açık arka kapıya ulaşıyordu. Ceketimin önünü kapatıp sahile ulaşan yola adımladım. Barın arka tarafından yüründüğünde direkt kumsala çıkan bir yol vardı. Sol sapak üzerinde ise eski bir iskele bulunuyordu. Barın hizası taşlık olduğu için iskeleyi bilen pek yoktu. Üzerimde yalnızca kıyafetlerim , motorun anahtarı bir de küçük not defterim vardı.

Kumsala vardığımda ayağımda ki botları çözdüm. Çıkardığım çorapları içlerine sıkıştırıp kenara bıraktım. Hava buz gibiydi, su havadan daha soğuktu. Ama benim hissetmem gerekiyordu. İçimde kavrulan bir taraflar vardı. Kendi doğrularım yalnız benim doğrumdu. Arayış , her zaman benim hayat sözlüğümün baş kelimesiydi. Her zaman arardım ben. Eksiklikleri, dolmayanları. Ama asıl arayışın ne olduğunu öğreneli tam bir sene oluyordu. Diğer her şeyin anlımdan süzülen ter tanesi olduğunu anlamam çok zamanımı almamıştı.

Yanıma sertçe fırlatılan ayakkabılara dönmedim. Benim gibi çoraplarını çıkartıp arkamızda ki taşlı kuma doğru fırlattı. Bandrolünü yırttığı şişeyi kafasına dikip , üstümüze sıçratarak içince yüzüne döndüm. Benim aksime o doğruca karşıda ki karanlığa bakıyordu.

"Fırat'ı aradım, açmadı."

Kendimi tutamamıştım, içimde ki haylazlık yapmışçasına konuşan çocuğu durduramamıştım. Çünkü genelde dili durmayan Nico olurdu ama o konuşmak yerine şişenin yarısını bitirmeyi seçmişti.

"Sana diyorum." ısrarla yüzüme değmeyen bakışlarını bana çevirdi. Cam gibi parlayan maviliklerinin çevresi kızarıktı.

"Duydum." ondan duyduğum ton beni öyle sarsmıştı ki sessizce söylenen kelime irkilmeme sebep oldu.

"Sana söylemiştim Lola. Artık eve dönmemiz gerekiyordu, bu oyuna girmemen gerekiyordu."

Oyun kelimesi ağzından çıktığında küçüklüğümüze asılı kalanlardan bahsetmiyordu.

"Nico.. biliyorsun bulmam gerek. Biliyors-" şişeyi sertçe ortamıza bıraktı.

"Biliyorum! Ben biliyorum ama senin hiçbir bok bildiğin yok Ceylin!" bana döndü,

"Fırat'ı nasıl satarsın ? Hadi onu geçelim. Sen kendini onlara nasıl gösterirsin?!"

Hararetle salladığı ellerinden bakışlarımı çekmedim.

"Mecburdum." ağzımın içinde yuvarlanan kelimeleri kendim bile zor duymuştum.

"Başka yol bulurduk. Ne bileyim anasını satayım! Ama bulurduk bir şeyler!"

ellerini saçlarından geçirip çekiştirdi.

"Başka yol yok. Anlamıyor musun Nico! Önüm kapalı. Onların yardımı gerekiyor!"

HERİDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin