2. -KURTULUŞ-

118 16 7
                                    


Karanlığına gömülen bir insan ne yapmalıydı? Işıklarını yakmalıydı. Peki ya yakacak ışığı yoksa? Aramalıydı, bulmalıydı, yaratmalıydı o ışığı.

Hiç olmadığım kadar üşüyordum ama hava soğuk değildi, yalnızdım ama binlerce ses vardı. Umutsuzluklarımın içinde yeşeren umutlarım ölmüştü. Bedenim yerde ruhum bedenimin içindeki hapishanedeydi. Kaç kere kaybederdi bir insan? Kaçıncı seferde yenilgisini kabullenirdi?

💧

Karanlığımda arayış içerisindeydim onu arıyordum ve bulmuştum. Bakar mıydı ki bana? Gelir miydi ki yanıma? Karşımdaydı gidemiyordum. Karşımdaydı dokunamıyordum. Karşımdaydı sarılamıyorum. Sesleniyordum duymuyordu. Çırpınıyordum görmüyordu. Dönüp baksa ya bir kere bana belki geçerdi üşümem. Ayını bulurdu gecem.

Uzun bir süreden sonra huzur doluydu içim...

Neredeyse kurumuş bir çiçeğin uzun süre sonra suyla buluşması gibiydi bu duygu. İyileşmesi  için hiç umut yoktu, ama suyunu bulmuştu, onu yaşatan da buydu. Belki tekrar yaşatırdı diye düşünürdü ama kopan yaprakların yeri boştu. Tekrar çıkamazdı çünkü kökü çoktan kurumaya başlamıştı.

Artık onu görmemeye başlıyordum. Aydınlık olan her yer kararıyordu. En önemlisi ise o yoktu. Gitmişti...
Seslerle doluyordu içerisi, duymak istemiyordum. Etraf tamamen kararmıştı Gitmem gerekiyordu, gitmek istemiyordum. Bu bir rüyaydı ve ben hiç uyanmak istemiyordum.

Gözlerim yavaş yavaş açıldığında nerede olduğumu anlamaya çalışıyordum. Kafamı sol tarafa çevirdiğim zaman perdesi olmayan uzun oval pencereyi görmüştüm. Hastanenin pencereleriydi bu, 8 senedir demir parmaklıklarım olmuştu nasıl unutabilirdimki. Güneş'in ışığı gözlerime vuruyordu. Yabancıydı bu oda bana, pencereye dönüp tekrardan baktığımda uzun ağaçların yakın olduğunu görmüştüm. Hastanenin ucundaki odalardan birisi olmalıydı çünkü sadece hastanenin uç kısımlarında uzun ağaçlar vardı.

Nasıl gelmiştim tekrardan  buraya?Ne oldu bana? Kafamda saniyelerle yarışan milyonlarca soru geçiyordu. Bütün soruları kendime soruyordum ama cevaplarını kendimde bulamıyordum.

Yattığım yerden doğrulacağım sırada beni engelleyen bir şey vardı. Ellerimi ve ayaklarımı yatağa bağlamışlardı. Hareket bile edemiyordum. Ellerimi kurtarmaya çalıştığımda bileklerimi ipler kesiyordu. Daha fazla uğraşmayıp pes ettmiştim.

Bağırmak istiyordum ama sesim çıkmazdı.
Ağlamak istiyordum ama göz yaşım akmazdı.
Uyumak istiyordum ama kafamdaki sesler susmazdı.
Aydınlığa kavuşmak istiyordum ama karanlığım peşimi bırakmazdı.

Ve tekrardan yenilmenin duygusuydu bu iç acıtırdı, yanardı ve yakardı.

Gökyüzünün mavisi açıktı, bulutlar kar beyazı. Efsun'un gözlerindeki gökyüzü ise hiç açık olmamıştı, bulutlarını karanlık sarıp sarmalamıştı.

Yarım saattir Yatağımda öylece yatıyordum. Zaten başka bir şeyde yapamazdım. Hareket bile edemiyordum. Her tarafım yatağa bağlıydı. Ben bunları düşünürken birden kapı açıldı. Başımı kapının olduğu tarafa çevirdiğimde gördüğüm kişi  Alev hemşireydi. Nefes nefese kalmıştı, koridorun sağına ve soluna bakıp etrafı iyicene kontrol ettikten sonra odaya girip kapıyı öyle kapatmıştı. Tedirgindi, korkmuştu gözlerinden anlaşılıyordu. Hızlı adımlarla yanıma geldi, hayla nefes nefeseydi. Nefesini düzenlemeye çalılıyordu. "Efsun iyi misin?" Dedi. Sesindeki endişe oldukça anlaşılırdı. Beni önemsiyordu, benim için endişeleniyordu. Ona ne cevap verecektim? Gerçekten iyi miydim?

RUHİMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin