Bölüm 24 - Yok Olmak

558 28 25
                                    

Güneş ışığının süzülmek için can attığı perdeyi hafifçe kenara çekti Kenan. Gözüne vuran ışıkla yüzünü buruşturdu, fazla beklemeden sokağa bir bakış atarak yeniden çekti perdeyi. Normalde her sabah odasının camlarından güneş ışığı girsin diye ardına kadar açtığı perdeler şimdi odayı bir karanlığa hapsetmek üzere kapalıydı. İki gündür olduğu gibi.

Yavaş adımlarla dolabına ilerledi, gönülsüzce açtı kapağını. İçindeki aynadan yüzüne baktı bir süre, yüzünün yansımasına. Teninin rengi solmuş, gözlerinin altında uyumadığını ilan edercesine morluklar oluşmuştu. Yaşına göre genç gösteren cildinde iki gün içinde kırışıklıklar yoktan var olmuş gibiydi - ağlamaktandı belki de. Gözlerinde ise o eski parıltıdan eser yoktu. Gökyüzü tonundaki gözleri, gecenin karanlığından nasibini almıştı.

Usulca başını çevirip bakışlarını kopardı aynadan. Dolabına asılı olan gömleklere bakarken, bir an ne için kıyafet seçmek üzere olduğunu hatırladı. Dolabın kulpunu tutan parmakları sıkıldı, yüzü kaskatı kesildi. O alışık olduğu yumru boğazını tıkadı bir kez daha.

Çünkü bir saat sonra, kardeşinin cenazesi vardı.

Parmaklarını biraz daha sıkarsa kulpu kıracağını anladığı anda elini çekti. Parmaklarında beliren kırmızı izler birkaç saniye içinde kaybolurken yutkundu Kenan. Ne olurdu, kalbindeki sancı da bu ufak izler gibi yok oluverseydi bir anda?

Halbuki yok olan tek bir şey vardı. O da kardeşinin varlığıydı.

Dolabın kapaklarını kapattı, kıyafet seçebilecek kadar bile gücü kalmamış gibiydi. Adımları onu usul usul yatağına götürdü. Kenara oturdu yavaşça; dirseklerini dizlerine yasladı, ellerini birleştirdi. Eklemlerini kırmak istercesine sıkarken başını öne eğdi ve dolu gözlerinden yaşların düşmesine izin verdi. Artık silmiyordu gözyaşlarını... Çünkü yerine yenileri gelirken silmek anlamsızdı.

İki gün önce olanların bir kabustan ibaret olmasını ne çok dilerdi Kenan. Oysa gerçekti... En az kabuslarında olduğu kadar.

Komaya gireli bir hafta olmuş olan Veysel'in değerleri dibe çökmüş, tüm müdahalelere rağmen kalbi durmuştu. Kenan'ın meslek hayatı boyunca ilk defa elleri titremişti bir hastaya müdahale ederken.

Elif'te bile titremeyen elleri.

Çünkü içten içe anlamıştı.

Kardeşini sonsuza dek kaybetmek üzere olduğunu anlasa da, kabullenmek istememişti.

Veysel'i ölümle yaşam arasındaki o ince çizgiden geri çekebilmek için ne kadar süre uğraşmıştı, hatırlamıyordu. Cemile'nin çığlıkları, "Bırakma Kenan abi!" diye yalvarışları hala silinmiyordu kulağından. Parmakları uyuşsa da, dirseklerinde derman kalmasa da kalp masajını bırakmamıştı. Dakikalar mı sürmüştü, saatler mi? Bilmiyordu. Transa girmiş gibi, gözleri bir kardeşinin yüzüne, bir monitöre kayarken yalnızca elinden ne geliyorsa onu yapmıştı çaresizce.

Ama en sonunda, Veysel'in gözbebeklerine ışık tutarak reflekslerini inceleyen hemşire, umutsuzca geri çekilip Kenan'a bakarak başını iki yana sallamıştı.

"Hocam..."

"Hayır!" Kenan nefes nefese kalsa da bırakmamıştı mücadele etmeyi.

"Hocam bırakın artık."

"Hayır!" diye tekrar eden Kenan öfkeyle soluklanmıştı. "Gitmeyecek, hiçbir yere gitmeyecek!"

Hemşireler birbirine hüzünle baktı birkaç saniye. Sonra daha genç olan dayanamadı, acı gerçeği bırakıverdi ortaya:

One Shots • VeyKen (Gönül Dağı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin