Tanıtım

16 0 1
                                    


[Gelecekten kesit]

Altımdaki toprağın kaymasını hissetmem ile yüzümün yeri bulması bir olmuştu. Arkamdaki çıldırmış paralı askerler beni yakalamak için birbirlerini öldürecek duruma gelmişlerdi. Hızlıca ayağa kalkıp koşmaya devam ettim. Ağaçların ince dalları yüzümü yakarken hız kesmeden ormanın içinde kayboluyordum. Silah sesleri ve adamların bağırışları vücuduma soğuk duş etkisi yapsada durmak bilmiyordum. Ya ölecektim ya yaşa-

"Hassiktir be." Diye bağırdım. Hızımı durduran şey uçurumla selamlaşmamdı. Kapana kısılmıştım. Ellerimi dizlerime koyup soluklanırken paralı askerler çoktan yanıma gelmiş ve silahlarını bana doğru kaldırmışlardı. Sol elimi yavaşça kaldırıp birkaç dakikalık izin istedim. "İki dakika soluklanmam lazım." Derin bir nefes verdikten sonra doğrulup askerlere doğru döndüm ve ellerimi belime koyup gülümsedim. "Biliyorum ölmem gerekiyor ama bu kadar adama gerek var mıydı gerçekten?" Parmağımı kaldırıp askerleri saymaya başladım. 1..2..3..4..5..6..7... "Vay be tek kişiye 15 kişi. Hahahaha ben o kadar tehlikeli miydim ya?" Ellerimi belimden çekip askerleri alkışlerken gülmeyi ihmal etmiyordum. "VAY BE! SEN NEYMİŞSİN JACK." diye bağırdım. Alkışlamayı bıraktıktan sonra askerlerin arasından biri öne doğru çıktı. Ooooo David, işler karışacak gibi. Kaşlarımı çatıp karşımdaki adamı seyretmeye başladım. Elindeki sigarasını yere atıp ayağıyla üstüne basmış ve ezmişti. Sigarayı ezerken ki imasını anlamamak imkansızdı. Sanki beni eziyordu. Gözlüğünü çıkarıp bana baktı. "Vay, vay, vay bizim Jack'e bak. Bütün ülkeyi hatta dünyayı karıştırdığının farkında mısın?" Eliyle ufuk çizgisini gösterdi, denizi de göstermiş olabilir her neyse önemli olan bu değildi. "Kaçacak yerin yok biliyorsun dimi. Ya teslim ol ya da öl. Beş saniye veriyorum düşün taşın." Uçurumu kastetmiş. Askerlerden biri sandalye getirip David'in yanına koydu. David oturduktan sonra tekrar kendine bir sigara yaktı ve bana baktı. "İki saniyen kaldı yakışıklı."

"Ah hadi ama David beş saniye benim gibi biri için bile çok az biliyorsun. Ayrıca mobbing var sigara içiyorsun karşımda, olmaz böyle. Geçmişimize ayıp tch tch." Olduğum durumda bile alay etmem en iyi özelliklerimden biri olabilirdi. David sırıtsada bakışları beni öldürme arzusuyla doluydu. "Ne saçmalıyorsun öleceksin biliyorsun dimi? Şu ciddiyetsiz halin yüzünden başına gelmeyen kalmadı yazık." Kafasını iki yana salladı. "Sana acıyorum." Acıma kelimesini duyduğum an kahkahalara boğulmuştum. Hareketlerime anlam veremiyordu ve bu daha çok gülmeme sebep oluyordu. Gülmem hafifledikten sonra sağ elimi arkaya doğru götürdüğüm an askerler silahlarının emniyetlerini açmıştı. Sırıttım ve arkama baktım. Her türlü ölecektim. Ama öyle ama böyle. "Bir şeyi unutmuşsun Dav. Bana sen bile acıyamazsın. Küçük patron seni. Adios" elimi arkadan çekip ateş ediyormuş gibi yaptım ve kendimi arkaya doğru bıraktım. Düşüyordum ve umrumda bile değildi. "WOOOOOOAW." Ve vücudum denizle buluştu. Sonrası ise derin ve sessiz karanlık.

3 Kasım 2023

Mezarlık dönüşü gözlerim şişmiş bir şekilde eve giderken önüme çıkan geyikle direksiyonu başka yöne kırıp frene basmam bir olmuştu. Ani fren yüzünden kafamı direksiyona çarpsamda yaralanmamıştım. Kafamı kaldırıp etrafa baktım. Geyikten iz yoktu ama ben az kalsın ölüyordum. Direksiyona vurup sinirimi atmaya çalışırken sakinleşememiş biraz daha vurmaya devam etmiştim. "Lanet olsun. Tanrı'nın belası ölebilirdim. LANET OLSUN!" gözyaşlarımı tutamamış ve tekrar ağlamaya başlamıştım. "Lanet olsun hepsi benim yüzümden oldu." Bu sefer direksiyona değil kendime vuruyordum. "Affet beni hepsi benim yüzümden oldu. Ben zorlamasaydım şuan yanımda olurdun. Benim ölmem lazımdı. BENİM ÖLMEM LAZIMDI. Özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim... Affet beni, lütfen." Yavaşça sakinleşiyordum. Arabayı tekrar çalıştırıp yola devam etmiştim. Hem arabayı sürüyor hem de gözyaşlarımı silmeye çalışıyordum. Eve vardığım zaman arabayı park etmiş yan koltuktan sırt çantamı alıp arabadan inmiştim. Kapıyı kapattıktan sonra arabayı kilitleyip eve geçtim. İçeri girdiğim anda çantayı köşeye fırlatmış, ayakkabılarımı yerine koyup mutfağa geçmiştim. Dolaptan fındık ezmesini alıp tezgahın üzerine koydum. Kenardan ekmek alıp çekmeceyi açtım ve bıçak alıp geri kapattım. Şekerim düşmüş olabilirdi. Fındık ezmesini kapağını açıp bıçağı içine daldırdım. İçinden biraz fındık ezmesi aldıktan sonra ekmeğe sürüp üstüne tekrar ekmek koyup sandviç yapmıştım. Sandviçten bir ısırık almamla kapının açılması bir olmuştu. Bıkkın bir nefes verip elimdeki sandviçi kesme tahtasının üzerine bıraktım ve kafamı mutfak kapısına doğru çevirdim. Gelen tabiki Rich'ti. Başka kim olabilirdi ki? "Yine ne var Rich? Bu sefer ne anlatacaksın hangi saçma hikaye? Merakla bekliyorum."

"Dalga geçme JJ. Bu seferki hikaye değil gerçek. Söylemlere göre öyle. Eminim senin içinde iyi bir macera olur." Derin bir şekilde nefes verdim. "Hemen tepki verme eminim seninde dikkatini çekecek." Sırıttım. "Benim öyle işleri bıraktığımı hala aklına sokamadın dimi? Yıllar önce bitti o işler. O öldükten sonra bitti." Rich yanıma gelip elini omzuma atmıştı. Ona doğru baktım. "Yanlış yapıyorsun Jack. Alışman gerekiyor artık. İşleri değil onu bitirmen lazım. İşkence ediyorsun kendine yapma dostum." Yumruğumu sıkmıştım. "Kapa çeneni. Ne biliyorsun da neyin tavsiyesini veriyorsun? Psikolog mu kesildin başıma? Haddini bil Rich. Laflarına dikkat et." Kırılmıştı. Gözlerinden belliydi. Ayriyetten sinirlenmişti de. Umrumda değildi. Canıma tak etmişti artık. Aramızdaki sessizliği bozan Rich'in sesi olmuştu. "Neyse konumuz bu değil. İşten söz edeyim sana. Kleopatra'nın hazinesi olduğu düşünülüyor." Anlamamış şekilde Rich'e baktım. "Ne diyorsun ne hazinesi? Kadının mezarı bile bulunamadı bir de hazinesi mi varmış?" Güldü. "İlgini çekeceğini biliyordum. Arkeolojik araştırmalarda bir şeyler çıktığını biliyorsun. Bundan yola çıkarak hazine olduğu düşünülüyor. Kleopatra zeki bir kadındı illa kendi için bir servet ayırmıştır." Bedenimi tamamen Rich'e çevirdim. "İhtimallere dayalı bir şey Rich. Boşa zaman kaybı sende biliyorsun. Bir şey çıkmaz bu işten." Kafasını iki yana salladı. "Eskiden böyle değildin. Yine araştırırdın şimdi tamamen hayır diyorsun. Bu işten bir şey çıkar. Birkaç gün sonra müzayede olacak ve bil bakalım açık arttırmada ne var?" Aklıma gelen şeyle emin olmadan tereddüt ederek bir cevap verdim. "Hazinenin haritası mı?" Kahkaha attı. "Saçmalama öyle olsa şu ana kadar hazine bulunmuştu. Antik Mısır haritası. Çözülmemiş bilmeceler kısaca. Belki mezarı bile buluruz. Ne dersin var mısın bu işte?" Emin olmayaraktan bir nefes verdim. Elimle alnımı ovduktan sonra kafamı iki yana salladım. "İhtimali çok düşük biliyorsun ve buna kalkışmamız bile çok saçma ama.." parıldıyan gözlerle bana baktı. "Ama?" Güldüm. "Ama denemeye değer. Dikkatli ve detaylı bir araştırma yapmam lazım. Sende o sıra açık arttırmaya hazırlan. Almamız gereken bir harita var." Yanıma gelip bana sıkıca sarılmıştı. "Teşekkür ederim JJ. Yeni maceramız için çok heyecanlıyım." Saçlarını karıştırıp "bende heyecanlıyım küçük kız" dedim. Rich bana veda ettikten sonra evden ayrılmıştı. Bende çalışma odama geçip zaten araştırdığım hazinenin detaylarını inceliyordum. Açık arttırma için birkaç şeye baktıktan sonra not aldığım defteri çekmeceden çıkarmıştım. Eski maceraların kısa notlarıydı. Onun el yazısını görünce yüzümde buruk bir gülümseme oluştu. Uzun zaman olmuştu ve ben hamlamış olabilirdim. Yeni macera yeni deneyimler demekti. Kendimi buna çoktan hazırlamıştım. Defterin kapağını kapatıp sırıttım. "Bekle beni Kleopatra hazineni ele geçirmeye geliyorum."


Tanıtım bölümü olduğu için kısa yazılmıştır.
Diğer bölümler daha uzun ve detaylı olacaktır.
Okuyan kişilere şimdiden teşekkür ederim.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 02, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Jack: Kleopatra'nın Hazinesi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin