-Türkiye Cumhuriyeti-
Gözlerimi zar zor araladım. Başım dönüyor ve midem bulanıyordu. Yattığım yumuşak yatakta etrafa bakındım. Kimsecikler yoktu. Ne Azer, Ne Kazak, Ne Kırgız... Ne de başka biri. Yapayalnız yatıyordum bu küçük odada. Ve işin ilginç kısmı, yatak çift kişilikti. Ama benden başka birinin varlığını kanıtlayan bir eşya, koku vs. yoktu.
Yattığım yatakta doğrulurken etrafı incelemeye başladım. Gardrop, küçük bir masa ve sandalye, yeri kaplayan bir halı, saat ve yattığım çift kişilik yatak. Oda bu eşyalardan ibaretti.
Uykulu gözlerimle, doğrulduğum yataktan ayaklarımı sarkıttım ve ayağa kalktım. Saate göz gezdirdiğimde 9.18'i görünce daha erken olduğunu fark ettim. Kapıya doğru ilerledim ve kapıyı açarak dışarı adımımı attım. Evet, kapı kilitli değildi.
Etrafa kısa bir göz gezdirdim. Kamera ve kamera... etraf tamamen kamerayla doluydu neredeyse. Hatta belki de odamda dahi kamera vardı ancak ben fark edememiştim, bilemiyorum.
"Merhaba, orada kimse var mı?"
Kısık sesim tüm koridorda küçük bir yankı yapmıştı. Bekledim, cevap bekledim ancak umduğuma erişemedim. Bu yüzden sessiz adımlarla koridorun başındaki büyük kapıya doğru ilerledim. Koridor, benim bulunduğum odanın kapısı gibi kapılarla kaplıydı aralıklarla. Fakat koridorun başında ve sonunda birer adet daha büyük kapılar vardı. Baştaki kapıya doğru ilerlediğimde üzerinde bir yazı yazdığını fark ettim. Bu yazı ingilizceydi.
"Living Room."
Salon... Salona gelmiştim. Kapıya elimi yaklaştırdım ve kapıyı ittirdim. Kapı açılırken çıkan gıcırdama sesi, kulaklarımı acıtacak cinstendi. Ellerimle kulaklarımı tıkadım ve kapının durmasını bekledim. Bu kapının kesinlikle yağlanması gerekiyordu.
Kapı tamamen açıldığında sesi de kesildi. Ben de bu sayede içeriye bakma fırsatı elde ettim. Salona ayak bastığımda burada yalnız olmadığımı gördüm.
"Oh, selam." Dedi aralarından bir kız.
"Selam." Diyebildim ben de. Tanımazdım etmezdim, kimdi bunlar?
O sırada kızın yanında birkaç erkek ülkeyi ve baktıkları yeri de fark ettim.
"Dostum, altın?" Dedi bir erkek.
Bunun üzerine alt tarafıma baktığımda sadece baksır olduğunu fark ettim. Hemen büyük bir utançla üstümdeki tişörtle baksırımı örtmeye çalıştım. Ve ben bu işle meşgulken o kız bana gülmeye başladı.
"Sorun değil! Ancak gece bana göz kırpan, yavşayan birinin bugün özel bölgesini örtmeye çalışması garip değil mi?"
"Ne, ne göz kırpması be?"
"Hadi ama! Masaya çıkıp kucağımdan şişeyi alırken göz kırpmıştın. Dua et sevgilim fark etmemişti yoksa seni lime lime ederdi."
Kıza baktım, kız da bana baktı. Hayır, hatırlamıyordum.
"Her neyse!" Dedi bir erkek. "Madem hep beraber yaşayacağız, o zaman kaynaşsak iyi ederiz. Ben İtalya."
"Ben de Güney Kore." Dedi aramızdaki tek kız.
"Fransa."
Tanıtma sırası bana gelmişti. Titrek bir nefesle adımı söyledim. "Türkiye." Ama dur bir dakika, hep beraber mi yaşayacağız? İtalya ne demek istiyordu. "Şey, hep beraber yaşayacağız derken ne demeye çalıştın?"
İtalya bana baktı ve cevap verdi. "Farkındaysan bu sabah burada uyandık enteresan bir şekilde. Ve daha dün gece içiyorduk. Ve hatırlayamadığımız bir şekilde buradayız. Ayrıca da ev süper güvenlikli bir ev yani kaçmamız imkansıza yakın."
"Ama denemeden bilemeyiz?"
"Dene ve yapamazsan sana olacakları düşün. Herkesin ayaklanması lazım, belki de daha fazlası." Diye cevap verdi bana Güney Kore.
"E ayaklanalım o zaman, daha neyi bekliyoruz?" Dedim ona karşılık. Onlarsa sessizdi. "Hey, sizin sorununuz ne?"
"Biz ayaklanmak istemiyoruz." Dedi Fransa.
"Ne? Ama neden? Bir andaval bizim özgürlüğümüzü kısıtlıyor ve siz buna boyun mu eğiyorsunuz?"
"Öyle değil." Diyerek araya girdi Güney. "Etrafına bi' baksana, belki de hiçbirimizin hiçbir zaman sahip olamayacağı türden eşyalarla, teknolojik ürünlerle dolu burası. Oyunlardan tut robot aşçılara kadar her şey son model ve harika yapılmış."
"Evet, insan böyle güzel bir ortamı nasıl terk edebilir ki Türkiye?" Diye de tamamladı İtalya.
Aklım almıyordu. Nasıl olur da asıl yaşantılarını hiçe sayıp bir evde kendilerini hapis tutabilirlerdi? "Siz kafayı yemişsiniz."
"Bu kafayı yemekse evet, biz kafayı yedik." Dedi Fransa.
Bense sadece arkamı döndüm ve cevap bile vermeden salondan ayrıldım. Azerleri bulmak istiyordum ama nasıl bulacağım hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Bu yüzden odama doğru ilerlemeye başladım. Belki birkaç saat sonra uyanıp çıkarlardı odalarından.
Böyle düşünürken bir anda gözüm koridorun duvarında asılı olan kağıda çevrildi. Kağıda doğru yürüdüm ve birkaç sayı eşliğinde bir şeyler yazıldığını fark ettim. Hayatımda gördüğüm en boktan el yazısı ile yazılmış bu yazılar, kimin hangi oda numarasına sahip olduğunu gösteriyordu. Liste şu şekildeydi:
1- ABD
2- İngiltere
3- Fransa
4- İtalya
5- İsrail
6- Türkiye
7- Kazakistan
8- Azerbaycan
9- Kırgızistan
10- Rusya
11- Japonya
12- Güney Kore
13- Kuzey Kore
14- Ermenistan
15- Yunanistan(Uğurlu sayınız hangi ülkeye denk geliyor?)
Ben 6 numaralı odadaydım. Ve kardeşlerim benden sonraki odadalardı. Sanki biri bizi tamamen tanıyormuş da ona göre bir liste yapılmış gibiydi. İngilterelerin, Kardeşlerimle benim, hatta şu iki andaval Ermeni ve Yunan'ın yan yana gelmesi, tesadüf olamayacak kadar özenle konulmuş gibiydi. Evet, bunu düzenleyen kesinlikle aramızdan birisiydi. Ama kim?
Bunu düşünmekle şu an uğraşmayacaktım çünkü hazır bizimkilerin numaralarını öğrenmişken onlara da bi' uğrayacaktım. İlk olarak ziyaret edeceğim kişi Azer olacaktı, 8 numara. Hemen o odayı aradım koridorda. Benim odamın 2 yanındaydı. Zaman kaybetmeden kapıyı çaldım. Kapı kilitliydi. Biraz bekledim ama Azer açmadı. Sanırım hâlâ uyuyordu.
Aynı şekilde Kazak ve Kırgız'a da baktım ama maalesef ki ikisi de açmadı kapıyı. Sanırım şu anda ayık olan sadece Fransa, Güney Kore, İtalya ve ben vardım. Artık bize ne olduysa, hiçkimse daha ayılmamıştı...
——————————————
Naber la?
Waow bölüm atmak... bu hissi unutalı çok oldu ama hatırlamak güzel. Artık sıradaki bölümü torunlarınızla falan okursunuz herhalde :)
Yayınlanma Tarihi:
12 Şubat 2024 Pazartesi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaçış - Ametürk
General Fiction15 ülke bir gün aynı barda buluşmuştular. Türkiye sarhoşluktan kafayı yerken Amerika o kadar da içmemişti. Türkiye sarhoşluğun etkisiyle Amerika'ya övgüler yağdırıyor ve tabiri caizse ona yavşıyordu. Ama bu tatlı(?) yavşamanın sonucunda kendisinin v...