6

383 50 58
                                    

Hoshi hyungun beni daha fazla azarlamasını istemediğimden telefonu bıraktıktan sonra koşarak dans odasına gittim. Odaya girdiğimde nefes nefese kalmıştım ve kendime gelmek için yere çöktüm, bağdaş kurdum ve dans için hazırlanan diğer üyeleri izlemeye başladım.

O da gelmişti. Cheol hyungla bir şeyler konuşuyorlardı. Ona baktığımı hissetmiş olacak, Cheol hyung onunla konuşurken gözünü bir anlığına bana çevirdi ama ona baktığımı fark edince hemen gözlerini kaçırdı.

"Dokyeom!" Hao beni görünce yüzüne yayılmış kocaman gülümsemesiyle koşarak yanıma geldi ve saçlarımı karıştırdı. "Nerelerdesin? Seni bayadır görmüyor gibi hissediyorum."

Kıkırdadım, "Aslında sadece 2 gündür görmüyorsun Hao. Bana aşık mısın, doğruyu söyle?" Hao koluma hafifçe vurduktan sonra dil çıkardı. Beni gerçekten özlemiş olmalıydı. Bu kadar şebeklik Xu Minghao'ya fazlaydı doğrusu. Şikayetçi değildim, arkadaşlarımla her an her yaşa inebilmemizi çok seviyordum.

"Bono oşok moson doğroyo soylo."

"Ya. Ben öyle konuşmuyorum!"

Hao'ya laf anlatmaya çalışırken aniden omzuma dolanan güçlü kolları hissetmemle kim olduğuna bakmak için o tarafa döndüm. "Bir işler karıştırdığını duydum Dokyeomcum. Hayırdır?"

Mingyu gözlerini kısıp gerçekten ağzımın içine girdiği sırada neden bahsettiğini anlamaya çalışıyordum. İçimi bir panik duygusu kaplamıştı. Seungkwan ya da Hoshi ağzından kaçırmış olamazdı, değil mi?

"Mingyu istersen kafama çık kardeşim anca rahatlarsın. ŞU KOLUNU DA ÇEK AYRICA BOĞULUYORUM."

Mingyu kıkırdayarak kolunu çekerken bir yandan Joshua'ya bakmaya çalışıyordum. Normalde götle don gibi olduğum Joshua'ya. Ama şu anda ikimiz odanın iki farklı ucunda birbirimize gizlice bakıp bunu çaktırmamaya çalışıyorduk.

Ben Hao ve Mingyu'nun bana anlattıklarını dinliyorken -ya da dinlemeye çalışıyorken- bir yandan Joshua'ya bakıyordum. Durum şöyleydi ki o da Cheol'u dinlerken bana bakıyordu. Şu ana kadar en az 5 kez bana baktığını yakalamıştım ve hayır, tabiki de kaç kez olduğunu saymamıştım.

Açıkçası bu durum şu an 'hangimiz daha az umursuyor' yarışmasına dönmüştü. Eğri oturup doğru konuşalım, ikimiz de bu durumu fazlasıyla umursuyorduk.

"Dokyeom? Dinliyor musun?" Hao beni düşüncelerimden sıyırdığımda ne kadar süredir Joshua'yı izliyor olabileceğimi düşündüm. Bu düşünce beni anında kafamı yere sokma isteğiyle doldurmuştu. Ne yapıyorsun Lee Seokmin?

Hao bir bana bir baktığım yöne, yani Joshua'ya, baktıktan sonra gözlerini kıstı ve işaret parmağını bana doğrulttu. "Bir saniye... Siz Jisoo hyung ile kavga mı ettiniz?" Hao'nun sözünü tamamlaması ile Mingyu dramatik bir iç çekiş sesi çıkardı. "Nasıl yani? Bu her zamanki atışmalarınızdan değil miydi? Neden konuşmuyorsunuz? Kavganın boyutu ne kadardı-" Mingyu taramalı tüfek gibi bir hızla sorular yağdırmaya başlamışken kurtarıcı meleğim, Hoshi, dans için toplanmamız gerektiğini anons etmişti.

Mingyu bana bakıp ağzını sessizce oynattı, "Bunu sonra konuşacağız."

Kafamı hızla iki yana salladım. "Bir şey olmadı ki."

"Yalan." Hao kulağıma bir anda fısıldayınca ödüm gerçek anlamda bokuma karıştığında fark etmeden yanımdaki kişinin ayağına bastım.

"Sohbet etmek yerine önüne bakabilirdin Dokyeom."

Sesin sahibini tanımamla ve söylediği şeyin farkına varmamla kafamı hızla ona çevirdim. Herkesin içinde bunu yapacak mıydık gerçekten?

"Minghao ile konuştuğumu görüp biraz daha yana çekilebilirdin, Joshua." Ona hyung demediğim zamanlar genelde ya ona şakasına bulaşmak istememden ya da ona sinirli olmamdan kaynaklanırdı. Şu an hangi durumda olduğunu açıkça bilmesini istiyordum.

fan hesabı [seoksoo] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin