Herkes gök yüzüne dönmüş kaç yıldız kayacağını bekliyordu. Kraliçe dudaklarını ısırıyordu.6 yıldız gökyüzünden kaydı 2 kırmızı 3 sarı 1 beyaz...
Doğum gününden bugüne sarayda herkes çok sessizdi. Beyaz yıldız herkesi korkutmuştu ama bunu degistiremezmiydik. Yıldızlar her zaman doğruyu söyler mi? Yıldızlar kaderi mi söyler onu değiştirmek bizi elimizde mi yoksa tanrı ve tanrıçaların mi?
Dün ki antreman da koşuyu zor tamamlamıştım iyiye gitmem gereken yerde bacaklarım ağrımaya halsizlesmeye başlamıştım. Bahçede ki küçük salıncakta Leroy oturmuş gökyüzünü seyrediyordu. Yanina gidip gitmemek arasında kaldım. "Gelebilirsin." "Eğer istemiyorsan gidebilirim." "Hayır, kal." Yanına oturdum. Garip bir şekilde sessizdi. "2 kırmızı ve 3 sarın var. " küçük bir tebessüm oluştu yüzünde ve sonra acı bir tebessüme dönüştü "Ve bir beyaz... Bana nelere mal olucağını bilmiyorum."
-Belkide kötü bir şey olmaz, dediğim şeye kendim bile inanamıyordum ama o inansın istiyorum.
-Su zamana kadar kimde beyaz yıldız görünse ya acı çekerek erken yaşta öldü ya da hayatları boyunca mutlu olamadılar.
-Sadece 1 beyaz çok değil genelde 2-3 çıkanlar öyle oldu mesela kral Mateo da 1 beyaza sahipti ama krallığı en çok genişleten kral olmuş, Krallığı nerdeyse 4 katına çıkartmıştı yalan deyildi söylediklerim.
-Sevdiği kadın hamileyken kolunda oldu kardeşi onu öldürmek istedi onu asmak zorunda kaldı annesi babasını aldattı ve babası onu gözü önünde annesinin kellesini aldırdı, daha sayıyım mı?
Bir şey diyemedim ne diyebilirdim. Ben daha kendi kaderimi bilmezken ona teselli veremezdim.Askerlerden biri yanımıza geldi ve bizi selamladı:
- Prenses babanız sabah kalktığında hastalanmış şuan Art odasında anneniz sizi çağırmamı istedi.
Babam sabah kötüydü teni bembeyaz uyanmıştı ama Art odasına kaldırılacak kadar ne olmuş olabilirdi Art odası korkunç bir yerdi oraya en ağır hastalar ve yaralılar kaldırılırdı. Hızlıca salıncaktan indik ve saraya girdik. 2. Kattaki Art odasına çıktım. Içeri girdim. Luke ayakta yatağın sağındaydı Alex babamın yanına çıkmıştı elini tutmuştu. Annem Mateo'yu kucağına almış Kralla konuşuyordu. Babamın yanına gittim. Bir şeyler mırıldandı anlamadım. Ona yaklaştım. Babam titreyen sesiyle "Akşam yanıma gel." Geri çekildim babam çok kötü görünüyordu. Sanki 1 günde 30 yaş almış gibiydi.Sarayda sessizlik çöktü. Sanki saray normaldende karanlıktı Felix bu gün entreman yapmayacağımı söyledim ve aynanın arkasındaki kapıdan çıktim. Art odasının kapısında durdum. Kapı sanki olduğundan daha koyu renkliydi. Babamın yanına gittim, ayak seslerimle gözleri açıldı. Koyu kahve gözlerinin beyaz olduğuna yemin edebilirim. "Baba..."sesim titredi onu bu kadar kötü görmeye alışık değildim. "Amaris..." öksürdü "Kapıyı kilitle." Biran duraksadım ama şimdiye kadar babam benim hep iyiliğimi düşündü. Dışardaki anahtarı içeri aldım ve kapıyı kilitledim. Babamın yanına gittim. Elini yanağıma koydu şimdi derisi 80 yaşındaki biri gibi kırış kırıştı. Yanağımı okşadı. "Abinin tahta çıkmasını istemiyorlar bunu biliyorsun" başımı salladım "Evet baba." "Ben bir tuzağa düştüm beni yendiler.""Ne?" Şaşırmıştım neyden bahsediyordu. "Artık zamanım kalmadı. Doğruyu söyleyeceğim Luke tahta çıkamaz." Babamın dediklerini idrak etmeye çalışıyordum. Başımı iki yana salladım "Baba ne diyorsun o benim abim." "Evet o annenin oğlu ama benim değil. Saf kan krallık kanından değil." Duyduklarımı idrak edemiyordum. Bu imkansızdı. Babamın öksürükleri düşüncelerimi böldü. "Ama bu ikinci düşüneceğin şey sen ne olursa olsun annen ve hanesini korumalısın NE OLURSA OLSUN" gözlerimden akan yaşlara sahip çıkamadım babam eliyle damlaları sildi. "Bu hayatta kimse seni senden daha çok düşünmüycek bazen bencil olmak gerekir. Ailen için kendin için ve tatlım bunu söylemek istemezdim ama annen ve abin bazen saf olabiliyorlar bu yaşta senden savaşçı olmani bekleyemem ama ailene sahip çıkmalısın." Babamın sesi hırıltılandı. "Benim dolabımda işlemeli bir kutu var." Babam diğer elindeki anahtarı bana uzattı. Anahtarı elime aldım. "Onu al ve herkesin önünde açıp içindeki kağıdı krala ver kutuyu daha önce sakın açma." Elimdeki anahtara baktım. "Sen benim favori çocuğumsun Ay parçası." Kıkırdadım. Babamda gülümsedi eli yüzümden kaydı. Kalbimden kopan garçalara babamın gözünden akan bir kaç damla yaş eşlik etti ve sonra tüm renk soldu.
8.Bölüm
Aynanın önünde saçımın taranmasını izliyordum. Içeri Felix girdi. Hazır ol konumuna geçti. Hayır...ne duyacağımı biliyordum kulaklarımı kapatmak istedim. O an hiç bir duymak istemedim. Duyucağım şeyi inkar etmek istedim ama doğruyu biliyordum. "Prenses, Ay krallığının 2. çocuğu ve ilk oğlu Lloyd Algarun artık aramızda değiller. Algarun hanesi ve soylu hanedanlar taht odasına teşrif ettiler. Sizinde teşrifinizi bekliyorlar." Elim boynuma iple astığım anahtara gitti. Daha dün gece konuşmuştuk biliyordum zamanımızın dolduğunu ama inkar ediyordum şimdi bu gerçek yüzüme tokat gibi iniyordu. Daha cevabını alamadığım sorular planlayıp yapamadığımız planlar vardı. Babam 12 yaşıma girdiğimde yanimda olmuycakti. Aynaya döndüm babamın bana söylediği her kelime kulağımda yankılandı. Bunları algılamak için henüz çok gençtim. Bir süre sonra düşüncelerimden uzaklaştım dolabımdaki siyah ve en düz elbisesi giydim. Saçlarımı topuz yaptılar. Taht odasının kapısının önünde durdum kalbime bir ağrı çöktü. Belki fazla olgundum. Bu kadar gerilmemeliydim ben sadece çocuğum...
Benden 10 dakika sonra kral geldi. Annem yanımdaydı ama ona bakamadım belki de babamdan duyduklarimla ilgiliydi. Kral tahtına oturdu. Annemin amcası yani dedem. Bir adım öne çıktı. "Benim oğlum..."sesi hırıltılı ve acı doluydu. Annem kuzeni ile aşk evliliği yapmıştı. Yani o öyle söyledi ama şimdi abim o aşk evliliğinin tohumu değil. "Nasıl bir anda hastalanıp 2 günde bu kadar kötü duruma düşebilir." Sesindeki suçlayıcılık haklıydı, nasıl bir anda bu duruma düşebildi? Kral dimdik oturuyordu "Bu üzücü hadiseyle bir araya gelmek istemezdim kardeşim. Bizde sizin gibi çok şaşgınız böyle bir şeyi kimse beklemiyordu." Ettiği laflar ezberlenmiş laflardı. Dedem James başını iki yana salladı. Kardeşi ona sadece politik cevaplar veriyordu. Tamamen duygulardan ırak. Gözüm doluydu. Ağlamamalıydım babam bana güçlü durmamı söyledi güçlü durmalıydım. Onu yüz üstü bırakamazdım. Halamı ve eşini gördüm halam Ariel çok güzel bir kadın ve Ay tahtının varisiydi ne yazik ki kocasından kayaklı çocuğu olmuyordu ama o asla eşi Carl'dan vaz geçmedi. Ondan kurtulmadı baska biriyle nirlikte olmadı ama insanlar ondan sonra tahta kim çıkacağı konusunda çok gergin. Halam bana baktı açıkça baba tarafım beni çok severdiler. Benle hep özel ilgilendiler ben bunu en başta halama benzememe yorardım ama artık onların kanından olan en büyük torun olmama yoruyorum. Kral Magnus "Prens Lloyd her hangi birine son dilek bıraktı mı?" Derin bir nefes aldım. Dik durdum ve kralın önüne geçtim. Önce onu selâmladım "Kralım babam beni son gece yanına çağırdı ve bana odasındaki bir kutunun anahtarını verdi onu herkesin önünde açılmasını istedi." Kral bana hafifçe gülümsedi. "Cenaze işleminden sonra taht odasında kutuyu herkesin önünde açıcaz." Cenaze işlemi başladığında göz yaşlarıma hakim olamadım. Halam yanıma geldi saçımı okşadı. Babamın cenazesi yakılırken bana baktı. "O kutunun içindeki şeyi tüm aile olarak gönülden desteklediğimizi bilmelisin Amaris. Biz senin hep yanındayız." Anlam veremedim kaşlarımı çattım. Ama şuan beklemekten başka çarem yoktu. Alex benden kötü durumdaydı annemin boynuna sarılmış ağlıyordu. Luke sadece ateşi izliyordu duygu kırıntısı bile yoktu. Bildiği için mi bir şey hissetmedi yoksa sadece içine mi atıyordu. Annem ağlamıştı, gözleri şişti ama artık ağlamıyordu. Külleri babamın istediği gibi denize döküldü. Elim boynumdaki kolyeye gitti artık ne olduğunu öğrenme vakti...1103 kelime.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Amaris "Ay Parçası"
FantasiAmaris doğduğu sarayda taht için neler yapılacağının farkında değildi ama çok küçük yaşında gerçeklerle yüzleşti. Ailesini korumak için en büyük taşların altına elini koydu ama parmakları kırılmaya başlayınca onu sarabilicek mi ya sarıcak birilerini...