Derin bir nefes aldı. Başlıyordu.
Okulun kapısından girmek sanki hayattaki en zor şeydi, titriyordu. Sakinliğini ona dönen her bakışla yitirdiğinde yanındaki Hyunjin'in koluna sarıldı güçsüz parmakları. Sevgili olduklarını kimse bilmiyordu ama en yakın arkadaşlar da temas ederdi sonuçta, değil mi? Sevgilisi olmadan nefes alamazdı burada, ona muhtaçtı. Bazen aynı sınıfta olmalarını diliyordu, elinde değildi. Hyunjin onu korurudu her şeyden ve herkesten. Ancak bu bencilliği yapamazdı. Hyunjin zaten bütün hayatını ona adamıştı, bu kadarını istemek haksızlık olurdu. Bu nedenle Hyunjin sınıfına kadar ona eşlik ederken gergin değilmiş gibi yapmak zorundaydı.
Çok yorgundu, Lee Felix dünyanın bu berbat yükünü omuzlarında taşırken aldığı nefesleri yetersiz kılacak kadar yorgun hissediyordu.
Bu çağda yaşamak çok zordu. Sorguluyordu insanları sıkça, neden böyle olduklarını düşünmekten uykusuz kalıyordu geceleri. Koca bir haksızlıktı tüm bunlar. Fakat düşünmek, ağlamak, çoktan kurulmuş bu saçma düzene isyan etmek hiçbir şeyi değiştirmiyordu. Verilen canlar bile vicdanlarını sızlatmıyordu ki, Felix'in ölmek üzere olduğunu görmeleri elbette bir şey değiştirmeyecekti.
Değiştirmemişti.
"Aman tanrım!" diye bağırdı sınıfındakilerden biri. Hyunjin sınıftan uzaklaştığı anda başında toplanmışlardı bile. Korkuyordu. Nefesleri çoktan hızlanmıştı, her an boğulabilecek gibiydi. "Lee Felix okula dönmüş!" Titreyen ellerini saklamak için üstündeki kazağı çekiştirdi, yok olmak istiyordu sanki içinde.
"Ah, demek güzelleşebilmek için okula gelmiyordun." Felix bakışlarını yere çevirdi, bundan sonra duyacakları kalbinin gerginlikle çarpmasını sağlıyordu. "Keşke gelmemeye devam etseydin." Sıkıca kapattı gözlerini. Dayanamıyordu. Kalbinin ortasına çöken karanlık bir his onu kucaklarken Felix'in buna dayanması imkansızdı. Karşılarında zayıflıktan ayakta zor duran çocuğun dolu gözlerini görmüyor gibiydiler. Ya da belki de gerçekten görmüyorlardı. Çünkü görmek için bakmak yetmezdi, kalple görülürdü bazı şeyler. Bakmak yetmezdi, onların ise fazlasında gözü yoktu.
"Kapatıcın mı bitti?" diye sordu başka biri. Felix'in zayıf, yine de zarif olan eli elmacık kemiğine gitti. Çillerine dokundu soğuk parmak uçları. İrkildi. Kendi dokunuşuna bile yabancı kalmıştı bu kusurlar. Onların yok olmasını öyle çok dilemişti ki varlıklarını unutmuştu zamanla. "Verebilirim istersen." dedi aynı kız. "Kötü görünüyor. Böyle olmak berbat bir his olmalı."
Felix boğazındaki yumru yüzünden konuşamadı. Lanet olsun ki ağlamak üzereydi. Nefes alamıyordu. Çok kalabalıklardı. Göğsünde hissettiği baskı ona olan her gülüşte artıyor, alamadığı nefesler başını döndürüyordu. Bayılmak üzere olduğunu anladığında güçsüzce itmeye çalıştı önündeki çocukları. Tek damla yaş aktı çillerine doğru. Hırsla sildi, tekrar denedi onlardan kurtulmayı. Başaramadı.
"Çekilin." dedi fısıltı gibi çıkan sesiyle. Birkaç kişi bu acizliği karşısında gülerken kalanlar öfkeyle solumaya başlamıştı bile. "Ne dedin sen?" diye çıkıştı içlerinden biri. Cevap veremedi Felix, üşüyordu. Gözkapakları çoktan ağırlaşmıştı. Ayakta durmak bile haddinden fazla zorken karşısındaki çocuk Felix'in gücünün yetmediği şeyi yaparak itti onu sertçe.
Bir anda başının arkasında hissettiği keskin acı birkaç saniye içinde kayboldu, gözlerini açık tutamadı. Sonunda kavuşmuştu karanlığına. Huzurluydu. En az Hyunjin kadar huzur veriyordu bu karanlık ona. Ölüm de böyle miydi acaba? Öldüğünde, en azından ölümde, yaşarken bulamadığı huzuru bulabilecek miydi? Öyle olması için yalvardı Tanrı'ya.
Cennet ve cehennem var mıydı, bilmiyordu. Fakat varsa bile Lee Felix ikisini de istemiyordu. Acı çekmek veya mutlu olmak umurunda değildi, tek dileği hiçbir şey hissetmeyecek üzere yok olmaktı.
Çünkü yerde ölüme bir adım daha yakın bir halde yatan bedeninin gözleri kapalıyken ve belki de ölüyorken arkasını dönüp giden kimsenin umurunda değildi. Hayatı boyunca yok sayılmıştı, artık gerçekten yok olma zamanı gelmişti.
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cover me | hyunlix
Fanfiction[hyunlix, minific, angst] why do i feel so lonely in this night? tw: yeme bozukluğu!