Hepinize merhaba canlar. Yine yeni kitap,yine ilk ve tanıtım bölümü.
Kota sınırı vote olarak.100
"Yorum sınırı 60
Keyifle okumanızı dilerim 💐 çiçek gibi okuyucular...
Cam kırıkları gibidir bazen kelimler;
Ağzına dolar insanın,
Sussan acıtır. Konuşsan kanatır.Bugün de her zaman yaptığım gibi gözlerimi açar açmaz sokağa bakan pencerenin önüne oturdum dışarıda oynayan çocukları seyretmeye başladım. Ne güzeller onlar da uyanır uyanmaz kapı önünde kahvaltı hazır olana kadar hep beraber oynuyorlar. Ne çok isterdim onlar gibi olmayı,her sabah onları izlerken bu düşünceler den bir türlü arınamıyordum. Belki annem babam hayatta olsaydı. Ben de geçen yıllarımı onlar gibi yaşardım. Gerçi yaşamadım da değil hani. On iki yaşıma kadar tüm zamanımı hep sokakta arkadaşlarım ile oynayarak geçirdim. Sonra Babam:' artık büyüdün kızım, biraz da göze görünüyorsun bundan sonra okul haricinde dışarıda kalma.'dedikten sonra tüm zamanlarım konağın içinde geçerdi. On beş yaşıma geldiğimde hayatımın felaketini en acını yılını yaşamıştım. Annem ve Babam Mardin'in dışında bir düğüne gittikleri gece trafik kazası geçirmişti. O gece o kaza da ikisini de kaybetmiştik.
Kaybetmiştik..!
Biz üç kardeşiz Behram abim,Berat abim ve ben. Ben anladığımız gibi en küçükleriyim. Küçük dediysem de o kadar küçük değilim tabi ki yaşım 20.
Babam Mardin'de ileri gelenlerden Kirmanşah aşiretinin ağası idi. Aslında babam öldükten sonra ağalık Behram abime kalması gerekirdi. Lakin İstanbul da yaşayan Amcam cenazeye gelince bir daha geri dönmedi. Hem bize sahip çıktı. Hem de ağalığın başına geçti. Aşiretin diğer ağaları bu durumu kabul etmek istemediler. Nihayetinde Mardin de bile yaşamayan bir adamı neden ağalığa kabul etsinlerdi. Ama Behram abim de benim gibi Anne ve Babamın ölümünden sarsıldığı için psikolojik olarak çok zor günler geçirdi. Bu yüzden de aşiret ağalığını falan devam ettiremezdi."Kız Halinnn,gözün çıkmasın emi hala çıkmadın mı odan dan dilsiz müsibet" pencereden gözlerimi ayırma sebebim Amcamın karısı Rüveyda yengemin sesi oldu. Rutin olarak o da her sabah böyle bağırırdı bana...
Dilsiz...
Sürekli bana böyle hitab etmesi dışardan duyan için çok hoş olmasa da ben alışmıştım artık. Hiç umursamıyor dum bile.
Annem ve Babam öldükten sonra, geçirdiğim şok ile bir süre konuşmayı unutmuş gibiydim. Sonra da bana yaşadığı tramva dan dolayı dili tutuldu deyip dilsiz lakabını takdılar.
Peki dilsiz miyim?Hahha tabiki hayır.! Konuşabiliyorum sesim çıkıyor ama Rüveyda yengem gibi bir kadının yanında böyle olmak işime geliyor. Konakta o kadar çalışan varken hala bütün işi,bütün yemeği benim üzerime yıkmaya çalışması ve sürekli beni bir mikrop muşum gibi görmesinden bıkkınlık geldiği için,en iyisi işe güce dalıp onunla fazla yan yana gelmemekti. Abilerim yengemin bu davranışında çok hoşnut değillerdi. Bir kaç kez uyarıda bulundular, tabi kadın kurnaz bu kez de onların yanında iyi görünür onların olmadığı yerde yine yapacağını yapardı. Hani bende dilsizim ya abilerime söyleme gibi bir eylem de bulunamazdım...
"Geldim yenge,buyur bir şey istedin." Dedim tabiki içimden. Ona el kol hareketleri ile anlatmaya çalışıyordum.nefes,nefes kalarak indiğim merdivenin bitimin de bir yandan da hırkanın içine kolumu sokmaya çalışıyorum. Oturmuş avlu da sedire keyif kahvesini içiyor,ay zıkkım içme benden ne istiyorsun acaba? Diye içimden saydıra saydıra tam dibine vardım. Bana şöyle bir yukarıdan aşağı bakıp iyice süzdü. He bugün ne bulacaksın acaba bende?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Berdel (Aram ağa ve onun dilsiz karısı Halin)
General FictionYurt dışında yaşayan eğitimini orada tamamlayan yılda bir kaç kez ailesini görmek için Mardin'e gelen Arslanoğlu aşiretinin genç ve yakışıklı ağası Aram. Ailesini ziyarete geldiği sırada kız kardeşinin Kirmanşah aşiretinin oğlu Behram'a kaçmasının s...