Yoongi, şu an içinde olduğu duruma inanamıyordu.
Bir saat dolmadan portaldan geçebilmişti. Bu yüzden mutlu olsa da, büyük konsey binasına girer girmez koca bir insan kalabalığıyla karşılamıştı. Konseyde yüzlerce üyenin olduğunu bilse de onları bir arada görmek Yoongi'ye iyi gelmemişti.
Kendi bebek kanatları, etrafındaki devasa güzellikteki kanatların yanında çok sönük kalmıştı. İşçi olduğu her halinden belli oluyordu.
"Burada ne işin var?" diye sordu tanımadığı biri. Arkasını döndüğünde Park Jimin adlı melek olduğunu gördü. Sarı saçları ve altın sarısıyla karışık beyaz kanatlarıyla büyüleyici görünüyordu.
"Bir görev üzerindeyim efendim." dedi. Yalan sayılmazdı.
"Hmm... Kolay gelsin."
Genişçe gülümseyip yanından geçti. Jimin'i daha birkaç saniye önce görmesine rağmen şimdiden kanı kaynamıştı.
Karşıdan gelen Taehyung'u fark etmesiyle ona doğru yürüdü. Yan yana geldiklerinde Yoongi'yi kısmen ıssız bir koridora çekti.
"Buraya geldiğini biri gördü mü?"
"Evet. Park Jimin."
"Şeytan." diye mırıldandı Taehyung. Yoongi şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı.
"Park Jimin melek değil miydi efendim?"
Taehyung ona yan bir bakış atıp, "Sorgulama." dedi ve ıssız koridorda yürümeye başladı. Sahi, burası neden sessizdi?
Taehyung koridorun sonundaki kapının önünde durdu. Yoongi yanına vardığında kapıda yazan ismi okudu.
Jung Hoseok.
Zamanın en güçlü şeytanlarından biriydi. Yetki alanı genişti, tek bir yanlışa bile tahammülü olmazdı. Anlatıldığına göre kanatları normal bir şeytandan kat kat daha büyüktü. Aurasının yoğunluğu karşısında ölümsüzlerin hareket etmekten bile korktuğu söyleniliyordu.
"Abartıyorlar... Abartıyorlar değil mi?"
Yoongi içten içe kulağına gelen dedikoduların fazla büyütüldüğünü umuyordu. Taehyung kapıyı tıklatıp içeri girdi.
Yoongi, Taehyung'un arkasından başı eğik bir şekilde odaya girdi. Hoseok'a bakamıyordu.
Hoseok, Taehyung'un yalnız olmadığını ortamda değişen ısıyı hissetmesiyle anlamıştı. Taehyung'un arkasında kalan lacivert saçlı adama, koyu kırmızı gözleriyle içini okumak ister gibi baktı. Birkaç saniye sonra şeytana döndü.
"Seni dinliyorum, Kim."
Yoongi'nin el titremeleri geçmemişti. Ciddi tondaki sesi duymasıyla daha çok arttığı bile söylenebilirdi. Dedikoduların abartı olmadığını o an fark etti.
Hoseok'un baskın aurası o kadar yoğundu ki hareket etmek için bile izin istemesi gerekiyormuş gibi hissediyordu.
"Min Yoongi akademide çalışan bir işçi. Bugün görevden döndüğünde portal, koruma büyüsüne rağmen onu Cornelia'nın odasına ışınladı. Yaptığımız konuşmayı dinledi ve varlığı çok kolay bir şekilde hissedilmesine rağmen Cornelia kör olmuş gibiydi. Onu fark edemedi."
Hoseok masadan kalkıp uzun bastonunu aldı. Gövdesi uzun ve inceydi, tutamacı avuç içine oturabilecek bir yuvarlak şeklinde yapılmıştı. Genç görüntüsüne karşılık bu baston ona daha otoriter bir görünüm kazandırıyordu. Yoongi'yi yukarıdan aşağıya doğru süzdü.
"Portalın bu adamı özellikle koruduğunu mu söylüyorsun?"
"Evet, orada olsaydın bana hak verirdin. Net bir şekilde duyulan kalp atış seslerini ve ortamdaki ısı değişimini Cornelia gibi güçlü bir şeytan hissedemedi."