"Beni çağırmışsınız efendim."
"Evet, biraz konuşmalıyız."
Miyeon, masasının önündeki koltuklardan birine oturmasını işaret etti. Yoongi şaşkınlıkla meleğin istediğini yapıp yeşil gözlerine baktı.
"Umarım bir kusurum olmamıştır."
"Kusurdan ziyade... Uyarı aldığını öğrendim. Cornelia'yı bayağı sinirlendirmişsin."
"Ah, ben yanlış bir şey yapmadım... Yani sanırım? Sadece olanı söyledim, işimin gerektirdiği raporu verdim."
"Sakin ol Min. Buraya seni hesap sormak için çağırmadım."
Yoongi gözlerini masanın üzerindeki parşömen kağıtlarına sabitledi ve meleğe kulak verdi. Utanmıştı, bir anlığına da olsa kabahatli gibi hissetmişti.
"Özünde işçiler neden gökyüzünde yer edinebildiler, biliyor musun?"
Yoongi, "Verilen görevleri yerine getirip meleklere ve şeytanlara kolaylık sağlamaları için tabii ki." dedi tereddüt etmeden. Miyeon'un konuyu nereye bağlanacağını merak etmişti.
"Hayır."
Miyeon'un yeşil gözleri koyulaştı. Bunları söylemek onun için doğru olmasa da, yapmakta kararlıydı.
"Aşağılanmak için."
Yoongi şaşkınlıkla başını kaldırıp büyük meleğe baktı. Duydukları bir kenara, bunları söyleyen kişinin Miyeon olması şaşırtmıştı onu. Yoongi hayal kırıklığıyla meleğe bakıyor, dudaklarından tek kelime bile çıkmıyordu.
"Neden kimsenin seni takdir etmediğini hiç düşündün mü? Görevlerini vaktinden önce yerine getiriyorsun, çoğu profesörün yeryüzündeki sağ kolusun. Bunlara rağmen kendini hep zindanda bulman tuhaf değil mi?"
"Tuhaftı, farkındaydım. Sadece üstüne fazla düşünmek istemedim. Elimden gelen tek şey verilen işleri yerine getirmekti."
Miyeon ellerini masada birleştirdi.
"Ama onlar için ne verdikleri görevler önemlidir, ne de işçilerin kendilerine sağladığı katkılar. Yardımınız dokunsa bile kabullenmeyiz. İşlerin çoğu, düştüğünüz zaman size tekme atmak için veriliyor. Şu ana kadar diğer gri kanatlı ölümsüzler gibi bunu anlamış olmalıydın. Kendi iyiliğin için susmalıydın."
Cansız bir gülümseme sunup mesafeyle meleğe baktı. Yoongi yüzyıllardır canını dişine takarak çalışıyordu. Gökyüzünde biraz olsun yer edinmek, hor görülmemek için büyük çaba sarf ediyordu. Miyeon'un anlattıkları yüzünden kendini aptal gibi hissetmişti.
"Bunu anlayamadım."
"Anladın fakat kabul etmek istemedin. Çünkü seni diğer işçilerden ayıran bazı şeyler var."
Miyeon ayağa kalkıp ölümsüzün oturduğu koltuğa yürüdü. Yoongi'nin arkasında durup ellerini lacivert saçlarının üstüne koydu. Saçlarını okşarken, hayali bir aynayla kendi yansımasını gözler önüne serdi. Miyeon'un bedeni bu yansımada görünmüyordu.
"Kendine bak,"
Yoongi saç tutamlarının arasında dolaşan parmakları hissediyor, kendi yansımasına bakıyordu. Yutkundu.
"Güzel ve zarif bir yüz. Zayıf fakat meleksi bir aura. Pes etmeyi sevmeyen bir karakter. En önemlisi; büyük melekleri ve şeytanları bile aşan, sarsılmaz bir ahlak."
Yoongi parlamaya başlayan kahverengi gözlerine baktı. Gri kanatları yansımada görünmüyordu. O an, yıllardır kurtulmak istediği kanatları olmadan ne kadar eksik hissettiğini fark etmişti.