Soğuktu.
Belki de Yoongi'nin içinde bulunduğu durumu tanımlayacak birçok söz vardı. Fakat en belirgini buydu, sevdiği tek şey olan soğuk.
"Bulutlar bile bana ağlıyor." dedi hızla yağmaya başlayan damlalara bakarak. Jungkook'un yanından ayrıldıktan yaklaşık on dakika sonra sağanak yağışa yakalanmıştı. Görevini tamamladıktan sonra belirli yerlerde bulunan portallardan geçip gökyüzüne ulaşması gerekiyordu fakat yağan yağmur işini zorlaştırmıştı. Bitkince nefes aldı. Neden hep burnunun dikine gitmek zorundaydı ki? Eğer üstünde birkaç parça altın olsaydı liseye taksiyle gidebilirdi.
"Pişman olma. Ölümlü bir çocuğun o altınlara gerçekten ihtiyacı vardı. En azından güvenli bir yerde barınma ihtiyacını karşılayabilir."
Yoongi'nin içi birden huzurla doldu. En ufak pişmanlığı da silinip gitmiş, yeri gururla dolmuştu.
Umarım cezasını çekerken de gururunu ve huzurunu koruyabilirdi. Zira yeni bir eziyete kendini hazırlaması gerekiyordu. Ölümlülerin hayatına müdahale ettiği için adı zindana atılacaklar listesine yazılacak ve yemin ettirene kadar acı çektireceklerdi. Başına neyin geleceğini biliyordu.
Sinirlendi. Aynılarını kendisinin de yaşamasına rağmen haksızlıklara ve işkencelere tanık olmaya bir türlü alışamıyor, duyarsızlaşamıyordu. Ölümlülere karşı içinde uyanan şefkat bir kez daha başına dert açmıştı. Kendi iyiliği için kalbini taşlaştırmayı öğrenmesi gerekiyordu. Yeri geldiğinde insanlara yukarıdan bakmalı ve aşağılamalıydı.
"Keşke daha yüksek bir mertebem olsaydı..." dedi. Eğer daha yüksek bir mertebesi olsaydı her şey daha kolay olabilirdi. Gökyüzü hiyerarşiyle yönetilirdi ve güzel bir konum, ölümsüzler için her şey demekti.
"Keşkelerle ömür geçmez evlat."
Saçlarına aklar düşmüş, yaşını almış bir adam Yoongi'nin arkasında belirdi. Muhtemelen yağmurdan sığınmak için altına saklandığı tenti, bu adamın dükkanına aitti.
"Ne kadar tatlı bir insan." diye geçirdi Yoongi aklından.
"Söyle bakayım, hangi züppe sıktı canını?"
"Sadece biri değil efendim... Tüm gökyüzü, bulutlar, büyüyemeyip yerinde solan çiçekler bile sıkıyor canımı."
Yoongi insanlara karşı içini rahatlıkla açabiliyordu. Kader, bir ölümlü ile bir ölümsüz karşılaştığında yolları tekrar kesişmemek üzere örerdi ağlarını. Özgürce konuşabilirdi, nasıl olsa birbirlerini tekrar görmeyeceklerdi.
"Sanırım dünyaya karşı bir sitemin var."
"Evet efendim. Burası bana iyi gelmiyor."
Ak saçlı adam acırcasına genç oğlana baktı, o oğlanın kendinden bile yaşlı olduğunu bilmeden.
"Umarım derdine çare bulursun. Yağmur da birazdan diner, evine gidersin."
Yoongi genişçe gülümsedi. Belirginleşen diş etleri adamın hoşuna gitmişti.
"Ne kadar güzel gülüyorsun sen öyle oğlum. Hayatında hep yüzünü güldürecek insanlarla karşılaşmanı dilerim."
"Teşekkür ederim bayım."
Yoongi başını yağan yağmura çevirip dinmesini bekledi. Adama karşı içten içe güzel dualar etmişti. Tanrı'nın bu dualarını kabul etmesini umdu, sonuçta kendisi de bir ölümsüzdü değil mi?
"Keşke sevdiğin meleklerden biri olsaydım... Keşke."
Belki de Tanrı onu sevmiyordu. Yoksa neden bunca eziyete sussundu ki? Yoongi çoğunlukla dualarının duyulmadığını hissediyordu.