Yazarın ağzından
Sonsuzluk kavramından bir haber olmanın ne demek olduğunu bilenlerin sayısının ne yazık ki çok az olduğu bu evrende hâlâ yapılan hataların, kuşkuyla verilen kararların, geri dönüşünün de olmadığını da bilmeyenler aynı kişilerdi elbet.
Gelgit kavramının sadece okyanuslarda olmadığı gibi, insanların da zaman zaman tıpkı hırçın dalgaların oluşturduğu o gelgit kavramına ne kadar uyduğunu akıl etmek zor olsa gerek.
Kimsesiz bir kalp ve birdaha kapanamayacak olan yaraların sadece gelip geçici bir şeymiş gibi lanse edilmesi bu durumdan aynı zamanda faydalanmaya çalışacak olan insanların gün yüzü görememesi zamanda birçok şeyin dengesini değiştirmişti.
Girdap.
Düşünceleri tıpkı bir girdapın içerisinde yüzen genç adamın buz mavisi gözleri, bulunduğu hafif loş ama aynı zamanda rahatsız edecek kadar karanlık olan odanın içinde dolandı.
Zaman ne idi, Onu bile unutmuştu. Genç adamın kendini geçici hafıza kaybı yaşıyormuş gibi hissettmesi asla normal değildi. Tıpkı elleri ve ayaklarının bağlı olarak oturduğu sandalyede, orada ne yaptığını sorgulamasının normal olmaması gibi.
Ne yapacağını bilemez gibi istemsizce başını öne eğmiş alt dudağını dişlerinin arasına almıştı. Sanıyordu ki vücuduna sakinleştirici yapılmıştı. Fevri bir insan değildi fakat bulunduğu ortama nasıl geldiğini bile bilmeyen birine göre oldukça sakindi. Delirdiğini düşünmesine çok az kalmıştı.
Başına saplanan ağrıyla yüzünü buruşturdu. Gözleri yorgunluktan olsa gerek kızarmıştı. Oysaki genç adam dakikalar öncesine kadar derin bir uykudaydı. Tabi bunun farkına varamayacak kadar da kendinde değildi. Gözlerini gelişi güzel etrafta gezdirdi. Neden böyle bir odada olduğunu, neden bir sandalyede elleri ve ayakları bağlı olarak oturduğunu -ki asla kendisi oturmamıştı, zorla oturtulduğunu biliyordu- anlayamıyordu.
Bulunduğu oda -yaptığı gözlemlere dayanarak- genç adamın dikkatini çekiyordu. Garip bir oda olduğunu düşünüyordu. Bir pencere, eski ve ahşaptan yapılmış iki kapaklı bir dolaptan başka hiçbir şey yoktu. Aslında odanın fazla aydınlık olmaması genç adamı ürpertmiyor da değildi. Kim olsa onun bu haline belki de acıyacak, zavallı olduğunu düşünecekti çünkü kendi haline bile acıyacak hale gelmişti.
Belki delirmemek için belki de içinden dakikaları saymanın onu biraz da olsa sakinleştirdiğini bildiğinden, sıkılmadan yaklaşık yirmi dakika boyunca saymıştı. Böylelikle zihninin açıldığını da hissetmişti genç adam.
Bulunduğu odadaki kapının kulpunun yavaşça aşağıya eğildiğini farkettiğinde oturduğu sandalyede sırtını dikleştirdi, aynı zamanda kaşları da beraberinde çatılmıştı. Kapı artık gıcırdıyordu da. Çok yavaş bir şekilde kendisine doğru açılan kapının arkasında kim olduğunu ve neden kendini ucuz korku filmlerinde gibi hissettiğini bilmiyordu.
Kapı sonuna kadar açıldığında karşısında belki onu korkudan bayıltacak derecede bir şey görmeyi, belki de hayatında asla ama asla görmediği biriyle karşılaşmayı bekliyordu. Oysaki ikiside olmadı.
Yüzündeki ifadesizlikle,genç adamın buz mavisi gözleri, karşısındaki daha önceden gördüğünı düşündüğü sadece simasının tanıdık geldiği kişide oyalanmaya başladı. Her kimse ona olan bakışları yumuşak ve sevecen duruyordu. Genç adam bu duruma anlam veremedi. Yüz hatlarından anladığı üzere karşısındaki kişi bir kadındı. Bir zahmet, diye geçirdi içinden. Üzerinde, etekleri yere kadar uzanan, kendince elbise diye ifade edeceği bir giysi bulunuyordu. Aynı zamanda siyah bir pelerinde giymişti. Hatta pelerinin şapkası kafasındaydı. Niçin pelerinle dolaştığını merak etmişti doğrusu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEMHERİ
FantasyHer şey bir dilek ile başladı. Git gide azalan zaman dilekle bağlantılıydı. Her şey bir dilekle devam etti. Zamanla değişime uğrayan duygular dileğe bağlıydı. Ve sonunda... Zaman ne gösterirdi bilmemekle beraber, her şey dileğin etkisi ile devam e...