Sara,
Her bir odasının ışıkları yanan iki katlı evler, sokak lambaları ve yanı başında hiç de yabancı durmayan kamelyaları. Hepsi bu ücra sokağın yapboz parçaları. Birbirlerini tamamlayan ve ancak birbirleriyle bir anlam kazanabilen birer parçadan ibaret varlıkları.
Gözlerimi gökyüzünden çevirip, tekrar iki yanımı da çevreleyen binaları incelemeye koyuldum. Eve varmaya yaklaşmıştım. Annemin beni çoktan merak ediyor olacağını düşündüm. Canım annem merakından uyuyamamıştır da şimdi. Annemin yüzü gözlerimin önünde canlandığında kıkırdadım.
Annemle aramızda çok güçlü bir bağ vardı. O bana değer verirdi, iyiliğim için elinden geleni ardına koymazdı. Eli de çok lezzetliydi. En çok limonlu kurabiyelerini severdim.
Bu düşünce dudaklarımda tatlı bir tebessüme neden oldu. Limonlu kurabiyelerinin kokusunu almak istercesine havadan derin bir nefes aldığımda kaşlarımı çattım. Garip bir koku peyda olmuştu. Bu çok tanıdık bir kokuydu, ama bir türlü tarif edemiyordum. Gecenin bu saatinde böyle bir kokunun nereden gelebileceğini düşünürken çevreye bakındım. Sokakta tektim ve tüm dükkanlar kapanmıştı. Bu çok garipti.
Başımı düşüncelerimden kurtulmak istercesine iki yana salladım. Kokunun kaynağını daha fazla düşünmemeye çalışarak adımlarımı hızlandırdım. Bu her neydi bilmiyorum ama nefesimi kesiyordu, kötü anlamda.
En fazla on dakikalık bir sürenin ardından evimin önüne vardım. Büyük binaya girdikten sonra merdivenleri tırmanıp dairemin kapısının önüne geçtim. Titreyen ellerimle çantamdan anahtarı kaptığım gibi kapıyı araladım.
"Anne, ben geldim." Ses yoktu.
"Anne?" Daha kuşkulu bir tonda tekrar anneme seslenirken iyice gerilmiştim. Uyuyor olabilirdi ve ben yine kafamda asılsız senaryolar kuruyor olabilirdim.
Değil mi?
Paltomu ve çantamı vestiyere bırakıp annemin odasına ilerledim. Kapının ardından sessizce kafamı uzattığımda içeride kimseyi göremedim.
"Hadi ama, neredesin anne?"
Mutfakta olsaydı kesinlikle sesimi duyardı. Banyoda veya tuvalette de değildi. Derin bir nefes aldım. Bu gece neler oluyordu böyle?
Salona ilerledim. Odanın ışığının kapalı olmasına rağmen açık olan sadece televizyon vardı. Etraf altüst olmuştu ve yerde, kırılmış bir çerçevenin içinde, annem ve benim yer aldığım bir fotoğraf duruyordu. Bu, en sevdiğim fotoğrafımızdı.
"Ann-" Tam tekrar anneme seslenecektim ki, sol omzumda yabancı bir el hissetmemle cümlem devamında tiz bir çığlığa dönüştü.
--Gözlerimi çaresizce araladığımda yatağımdaydım. Deli gibi atan kalbimi susturmaya çalışırken derin soluklar aldım.
Yatağımdaydım. Güvendeydim. Ve bu, her gün gördüğüm kabuslardan yalnızca bir tanesiydi. Peki ya annem, o neredeydi?
Komodinde duran saç tokasını alıp özensizce saçlarımı topladım. Üstümdeki yorgandan da kurtulduğumda terliklerimi giyip ayaklandım. Sabah saatleriydi. Hatta güneş yeni doğmuş da denilebilirdi. Dışarıdan bakıldığında tatlı ve ferah bir gün doğmuş gibi görünse de, ben hiç öyle hissetmiyordum. Farklı bir şeyler olacaktı, kötü şeyler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇİFT SIFIR
Mystery / ThrillerGeçmiş ve gelecek. Hayatım bu iki kavramın arasında sıkışıp kalmış olan şimdiye benziyordu. Ne dün ne de yarın, ben tam da bugündüm. Ve bugün, tüm hayatımın altüst olduğu ilk gündü. -Zamanda yolculuk. -Geçmişe seyahat. -Psişik yetenekler.