3.Ne kadar da düşünceli.

111 14 6
                                    

Selamlarrr
Bi şey söylicem
oy siniri gecmezse bolum gelmeyecek okuma sayisi fazla ama oy yok

* * *

Hongjoong'un zoruyla hastaneye gelmiştik. Bizimle birlikte büyük ve olgun(?) olduğu için Seonghwa'yı yanımıza almıştık.

Sanki ölüyorumda beni sedyeye yatırmıştılar. Kan tahlili almak için iyneyle kan alıcaktılar. Çocukken bi kez benden kan alıcakken damarlarımı patlatmışlar, o yüzden küçük bir travmam var. Zaten nasıl doktorluk okuyacaktım ise, ağır yaralar gördüğümde ayaklarımı hissetmiyorum.

Tanrım, korkuyorum lütfen çabuk bitsin.

Doktor iyneyi koluma yaklaştırırken gözlerimi sıkıca kapattım. Doktor burnuyla güldü.

Çokmu komik lan keltoş.

İçimden dediyim bu sözle odadakı herkes dönüp bana bakmıştı.

Ne yani ben onu içimden demedim mi?

"Aslında şey demek istedim, yani,"

"Fazla konuşma daha da batırıyorsun."

Seonghwa'nın dediyi sözle hemen susmuştum.

Salak kafam, bi günde rezil olma be.

Kolumda hissetdiyim acıyla nefesimi tuttum. Acı indiğinde kanı aldığını anlamıştım. Doktor odadan çıktığında Hongjoong hemen söze atladı.

"Kızım sen susmak nedir bilmezmisin? Bi kerecik ağzını açmasan olmuyomu ya. Kocaman doktora rezil olduk."

"Ben içimden söylediyimi sanmıştım ama. Hem ne yapıyım, biz korkuyoruz şurda adam gülüyor."

Seonghwa'nın gülmemek için dudaklarını sıktığını gördüm, hemen yüzümü başka tarafa çevirdim yoksa ona baksam kesinlikle bende gülecektim.

-

Kan tahlilinin cevapları 1 haftaya çıkacakmış, keltoş öyle dedi. Yine ve yine şirket arabasıyla Ateez yurduna gidiyorduk. Bu şirket arabasına daha fazla oturursam kendimi idol zannedicem sonunda.

"Taksiyle gitsek olmuyomuydu? Ne bu sümük gibi yapışmışlar peşimize anlamadım."

"Senin gibi bela mıknatıslarına kesinlikle böyle yapışkan, peşinden ayrılmayan biri lazım, hem de acilen."

"Ya ama sende hep bana sataşıyorsun, Seonghwa bir şey söylesene şuna. " Seonghwa ağzına hayali fermuar çekti.

"Ben konuşamam, konuşursan gece koltukta uyuya bilirim."

Yerimde kıpırdanarak ofladım. Telefonumun ekranını açtığımda telefon kılıfının arkasında şişlik hissetdim. Kılıfı çıkardığımda küçük bi kağıtta yazılı not farkettim.

"Telefon numaranı istemeye, ya da benimkini vermeye biraz çekindim. O yüzden buraya not bıraktım, bir şeye ihtiyacın olursa hemen bana ulaş.

+0010 -- --- --- ---

~Minho"

Ne kadar da düşünceli.

Başımı yana yavaşca çevirdiğim anda gülümseyerek kağıda bakan Seonghwa'yla karşılaştım.

"Minho ne zaman bu kadar çekingen oldu ki anlayamadım,"

"Ben kız olduğum için çekinmesi normal olabilir değil mi canım benim."

"Yani ne bileyim."

"Ne konuşuyorsunuz siz bakıyım," diye tek kaşını kaldırıp bize bakıyordu Hongjoong. Seonghwa tam ağzını açacak iken kolunu cimcikledim.

"Hiç, havadan sudan."

"İnanmış gibi yapacağım."

O sırada yanımdakı Seonghwa kolunu koparmışım gibi bana bakıyordu.'Ne?' dermiş gibi baktım ona.

Araba aşırı yavaş gittiği için telefonuma kilitenmiştim.

İnternette birazcık oyalandıktan sonra ev fiyatlarına bakmaya başladım, daha doğrusu başladık. Seonghwa kafasını omzumda koymuş benimle birlikte telefonuma bakıyordu. Kafamı yan çevirip ona baktığımda yavru köpek gözleriyle bana bakmaya başladı. Bu 'lütfen ben de bakayım' demekti. Hiç bir şey demeyip telefonuma döndüm.

Sonunda yurda gelmiştik. Akşam olduğu için acıkmıştık. Geldiğim gibi mutfağa girdim. Gördüğüm manzara karşısında ağzım sulandı.

Yunho ve Jongho bizim için yemek hazırlamıştı. Parlayan gözlerle masaya oturdum. Çünkü artık hepsi oturmuştu.

Leziz olan, bir o kadarda fazla kalorili yemekleri güzelce yemiştik. Aslında hepimiz yemekleri onların yapmadığını biliyorduk. Çünkü sipariş verdikleri yemeklerin kutuları odanın köşesine atılmış haldeydi.

Yemekten sonra sofrayı bi güzel toplamış ve odalara çekilmiştik. Yani diğerleri, ben salonda kanepede oturuyordum.

Salonda kimse yoktu, üyeler odalarına geçmişlerdi. Bir kaç dakika sonra Hongjoong salona geldi. Yanıma oturup, elini omzuma attı. Sanırım güzel bir sohbetin zamanıydı.

"Anlat bakalım, küçük hanım. Benden neler saklıyorsunuz," dedi burnumun ucunu sıkıştırırken. Gergin bir şekilde gülümseyip 'hiç' dedim sözün sonunu uzatırken.

"Benden kaçmaz kızım, anlat kimse yok zaten."

"Peki," diyip hafifçe uzaklaştım ondan gözlerimi kısarken, "ama kızmak yok."

"Bakarız orasına, konuş hadi." Kafamla hafifçe onayladım onu. Ve uzun sürecek olan sohbetimize başladık.

Hongjoong ile uzun sohbetten sonra yataklara geçmiştik. Ben onun yatağında, o ise salondakı koltukta uyuyordu.

Birazcık başının etini yedikten sonra kendim için bir ev tutmaya rızasını almıştım. Bundan sonra en yakınım sadece o olduğu için onun fikirlerini önemsiyordum.

Birkaç tane eve bakmıştık. Birini ikimizde beğendik. Yarın eve bakmaya gidecektik.

Aslında Hongjoong beni evde yanlız bırakmak istemediğini, benimle gele bileceğini dile getirdi. Fakat bu hem onun için hem de idol hayatı için iyi olmayacaktı. O yüzden bunu kabul etmedim.

Sonra da üstümü değiştirip uzanmış, telefonla uğraşıyordum. 

Gözlerim yavaşça kapandığı için Twitter'dan çıkıp telefonu kapattım.

Gece uyurken biraz düşündüm, acaba doğru yapıyor muyum diye. Ne olacak ise olsun artık dedim kendi kendime.

Hayatım değişiyordu, farkındaydım. Ama elimden gelen en iyi şey akışına bırakmak ve sıkı çalışmaktı. Hayatım benim elimdeydi. İstersem güzel bir yer ola bilirdi.

Çocukken hep yaptığım gibi güzel rüya bir görmeyi dileyip uykuya daldım.

* * *

Oy vermeyi ve ara satırlara yorum yapmayı unutmayın🙃

Oy sınırı: 4
Kelime sayımız:713

Be A Star | Lee KnowHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin