bakacağım son ev olması umuduyla önümdeki adamı takip ediyordum. açıkçası benden bıkmış görünüyordu ki çok da umursadığım söylenemezdi, sonuçta parasını bunun için alıyordu. eve girdikten sonra emlakçı bir şeyler zırvalarken odaları izlemeye koyuldum. sonunda istediğim evi bulduğumu hissetmiştim. geniş odalar, yerinde bir ışıklandırma sistemi, geniş ve günbatımı için oldukça ideal bir balkon..tam olarak 16 yaşımdan beri kafamda kurduğum evdi. buraya girdiğimden beri tek kelimesini dinlemediğim emlakçının sözünü kestim
"satın almak istiyorum"
bana şaşırmış bir ifadeyle bakan emlakçının yüzü saniyeler içerisinde rahatlamış ve sevinmiş bir ifadeye büründü.
"oldukça yerinde bir karar bay park! akşama evrak işlerini hallederiz ve tahminen yarın buraya yerleşebilirsiniz."
bu kadar hızlı olmasına şaşırmıştım ama işime gelirdi. onu onaylar bir kaç mırıldanma çıkarttım ve rezidansın kalanını dolaşmaya karar verdim. evden çıkarken bize doğru gelen ve cebinden anahtarını çıkartmasından yan dairede oturduğunu anladığım uzun boylu, mor saçlı ve siyah kemik gözlüklü bir çocukla göz göze geldik, bana samimi bir gülümseme sunduktan sonra evine girdi ve kapıyı kapattı. saat henüz öğlen bile değildi, ben gece gündüz fark etmeden çalışırken insanların eve bu kadar erken gelmesi beni sinirlendiriyordu ancak onun ne işte çalıştığını bilmeden yargılamamam gerektiğini hatırladım.
yine peşimde muhtemelen ikna edici ve manipülatif sözler söylediğini düşünen emlakçı ile rezidansın bahçe ve sosyal etkinlik alanlarında geziniyordum. boş vaktim olursa kesinlikle burada geçirmekten zevk alacaktım. rezidansı turladıktan sonra emlakçıya teşekkür edip otoparka ilerledim. arabama binecekken az önceki mor saçlı çocuk yine bana doğru ilerliyordu. deminki ikiye ayrılmış dağınık saçları yerine bir kısmı geriye ittirilmiş ve taranmış saçları, öncekine göre bir tık daha canlı olan teni ve pembe dudaklarının yerini alan hafif kırmızı ton, dar siyah bir kotun üzerine giydiği siyah deri blazer ile açıkça mühim bir işi olduğunu belli ediyordu. yanımdan geçerken aldığım keskin odunsu parfümü ile bu düşüncem mühürlenmişti. bana tekrar geniş bir gülümseme sundu ama bu sefer altında daha sinsi bir sırıtış yatıyordu.
"sanırım bu son karşılaşmamız olmayacak değil mi?"
bana doğru ilerlerken konuşmasını beklemediğimden kafamdakileri bir kenara ittim ve derli toplu bir cümle kurmayı istedim.
"muhtemelen olmayacak"
her neyse, bu kesinlikle yeterliydi. yüzündeki gülümsemesi genişledi ve görüşmek üzere tarzı bir şeyler söyleyerek arkamdaki arabaya yöneldi. açıkçası buna araba demek biraz saygısızlık olurdu, bir bugatti divo'ya binmişti. belki de benim kırmızı lexus ile bir gün kapıştırabilirdik.
arabama bindikten sonra yarım yamalak boşaltılmış evime geri döndüm, orayı gördükten sonra buraya geri dönmek travma etkisi bırakabilirirdi.. tam çalışma masama oturduğumda telefonuma gelen bildirimle uygulamaya girdim
her mesaji 500$ kokan ucubeler giremez
jay:
abi dusunebiliyo musunuz
bu yasta korenin en zengin is adamlarindansin ama odada kopeginin esyalari hos gorunmuyor diye ev begenmiyorsunsunghoon:
sarap koleksiyonuna ayri oda olmadigi icin ev degistirdin?
diger bos uc odanda ise tamamen kiyafet ve ayakkabilarin vardi...jay:
OGLUUUM o farkli.
o koleksiyonun her parcasi benim cocugum gibisunghoon:
gaeul benim cocugum.
uza
ŞİMDİ OKUDUĞUN
house of balloons, heehoon
Teen Fiction"bebeğim burası mutlu bir ev, bize katılmak istemez misin? " - uzun yıllar çok çalışıp oldukça lüks bir eve çıkan ünlü mimar, komşusunun günlerce bitmeyen partiler veren bir oğlan olmasını beklemiyordu.