"ne demek taslaklar kayıp jisung, benimle dalga mı geçiyorsun?"
jisung umutsuzca başını salladı. şaka olmasını dilerdim ama hiç şaka yapıyor gibi görünmüyordu.
"üzgünüm bay park, tüm şirketi bodrumlar dahil 4 tur aradık ancak bahsettiğiniz projeleri bulamadık. kamera kayıtlarına da baktırdık ama şüpheli kimse görünmüyor."
kanım donmuş gibi hissettim, tüm vücudum kaskatı kesildi.
"çık jisung."
çocuğu kovarmışçasına bir tavırla odadan yolladığımda elimi sertçe masama geçirdim. bu benim 2 haftadır üzerine çalıştığım, büyük miktarda para tekliflerine rağmen hiç bir şirkete satmaya kıyamadığım minimal bir bina projesiydi. genellikle çizimlerime
anlamlar yüklerdim ama özellikle bu proje benim için çok özeldi. telefonumu çıkardım ve sunooyu aradım. bir kaç saniyelik çalışın ardından telefonda sesi duyuldu"oo paşam bu günleri de mi görecekt-"
"sunoo, projem kayıp."
ses tonumu stabil tutmaya çalışarak konuştum. inşaatin başlamasına 5 gün vardı ve çizimlerin hepsi kayıptı.
"ne? kaybolduğuna emin misin? belki bir yerlerde unutmuşsundur ya da erişilmesi zor bir yere falan koymuşsundur"
"koyduğum yeri unutmam mümkün değil, özellikle küçük kilitli bir odada saklıyordum"
evet, kendi şirketimde kendi projemi saklamak zorundaydım çünkü bu sıralar köstebek olayları artmaya başlamıştı.
"kamera kayıtlarında bir şey görünmüyor, bana birini bulabilir misin?"
"halledeceğim hayatım, sen sakin kalmaya çalış ve kalan işlerine devam et tamam mı?"
teşekkür edip veda ettikten sonra ofiste gergince dolaşmaya başladım, elim ayağım bağlı oturmak istemiyordum ve evde unutmam ihtimali üzerine eve gitmeye karar verdim.
gerile gerile geçirdiğim bir sürüş sonunda asansörden çıkıp evimin önüne geldim, saat öğlen 2 civarındaydı ve yan daireden bir kaç oğlan çıkıyordu, dağınık görünüyorlardı. bir tanesinin aklı başında gibiydi ama diğer ikisi sürekli birbirini itip sataşıyordu.
"ya ben mi dedim sana üç şişeyi tekle diye gerizekalı"
"beni sen gaza getirmedin mi lan, baş ağrısından çatlıyorum! "
"kanka marktır o sen yanlış görmüşsündür"
"yeşil adidasını nerde görsem tanırım niki"
beni fark etmeleri ile ikisi de sustu ve asansör beklemeye başladılar, daha sonra kanı çekilmiş gibi görünen, göz altları zift misali siyah olan çocuğa bir şeyler fısıldamaya başladılar ama anahtarı çevirirken aynı zamanda onları dinleyemiyordum. kapıyı kapatacakken birinin kapıyı tutması ile şaşkınlıkla geri açtım
"rahatsızlık için üzgünüm, elektrik süpürgeni kullanabilir miyim? sanırım benimkini kırdım.."
heeseung diğer arkadaşlarının aksine dinamik duruyordu ve güzel giyinmişti. üstelik makyaj bile yapmıştı.
onu başımla onayladım ve jayin sürekli saksı kırdığım için aldığı küçük süpürgemi alıp geldim.
"üstteki dördüncü tuşu kullanma, konfeti falan temizleyeceksen ilk tuşu kullanabilirsin"
"teşekkür ederim, hemen getireceğim"
gülümsemesine karşılık verdim ve kapımı kapatıp evde dosyaları aramaya başladım, her yeri karıştırdım ama bulamayacağımı anladığımda pes ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
house of balloons, heehoon
Teen Fiction"bebeğim burası mutlu bir ev, bize katılmak istemez misin? " - uzun yıllar çok çalışıp oldukça lüks bir eve çıkan ünlü mimar, komşusunun günlerce bitmeyen partiler veren bir oğlan olmasını beklemiyordu.