"Bu bir hataydı Hakan! Hiçbir zaman seninle o anlamda birlikte olmak istemedim. Senin böyle iğrenç düşüncelerin varsa beni bunlardan uzat tut!"
"İğrenç düşünceler mi? Ben seni seviyorum kızım! Bana bunu söylediğime pişman etme."
"Ben seninle arkadaşım, Hakan. Hani dünyayı gezecektik, hani hiçbir zaman ayrılmayacaktık?
"İşte, ben de sana hiç ayrılmamamız için büyük bir fırsat tanıyorum. Evleniriz, hiçbir zaman ayrılamayız!"
"Ben hamileyim Hakan!"
Gözlerimi, yüzüme gelen gün ışığı yüzünden açmak zorunda kaldım. Yattığım yerden yüzüme gelen güneşi elimle kapattım. Esnedim, etrafa bakındım. Küçük bir çalışma odasının koltuğunda yatıyordum. Elimi indirip yavaşça doğruldum. Hava oldukça sıcaktı. Hae-yin'in verdiği ince pijamalar bile terlememe engel olmuyordu. Üzerimdeki ince pikeyi kenara çektim ve ayaklarımı yere koydum. Gördüğüm rüya çok garip geldi bana. Sanki bir anı gibiydi. Neyse, hatırlamıyorum zaten.
Esneyerek koltuktan kalktım. Odanın kapısını açtım ve çıktım. Başka bir odadan tabak sesledi geliyordu. Merakla odaya gittim.
Hae-yin yemek hazırlıyordu. "Günaydın." Dedi yaptığı işi yapmaya devam ederken.
Sandalyeye oturdum, "Günaydın." Dedim.
"İyi uyudun mu?" Diye sordu beklentili bir tebessümle.
"Sayılır."
"Evet hayır sorusuna 'sanırım' diyemezsin Reagan." Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Bu kız fazla mı gıcıktı? Yoksa ben mi abartıyorum?
"Evet." Dedim, konuyu kapatmaya çalışıyordum.
"Bugünkü ilk günün mükemmel geçecek, güven bana. Sana her yeri gezdireceğim." O daha dün bunun tam tersini söylemiyor muydu?
"Daha dün beni köy halkının görmemesinden bahsediyordun. Ne oldu, ne değişti?" İşini bitirdikten sonra bana baktı. Yüzünde farklı bir ifade vardı. Üzgündü, bir o kadarda telaşlıydı. "Ne oldu? Korkmuş görünüyorsun." Dedim. Konuyu toparlamaya çalıştım.
"Yok be. Sadece aklıma bir şey takıldı da. O yüzdendir. " Gözlerini kaçırdı. "Baksana, Reagan." Dedi. Gözleri gözlerimle buluştu. "Biliyorum şuan bunu konuşmak doğru değil. Ama zamanı geldi diye düşünüyorum."
"Uzatma da söyle."
"Sen-" Hae-yin konuşacak iken kapının çalışı onu susturdu. Ellerini beze silip kapıya gitti.
Bana bir şey söyleyecekti. Kapının çalması onu durdurmuştu. Neden söylemek için bu kadar zorlanıyordu? Söylemeye korktuğu, onu durduran şey neydi? O buradan nasıl çıkacağımı iyi biliyor. Buna eminim. Buraya hangi amaçla getirildim bilmiyorum. Ne yapmam gerekiyor? Hae-yin'e güvenmeli miyim bilmiyorum. Onda şüphelendiğim bir şey var. Doğru olmayan bir şey...
Hae-yin en sonunda uzun bir konuşmadan sonra yanıma geldi.
"Ne oldu?" Diye sordum. Ellerini yıkıyordu."Benim gitmem gerek." Dedi telaşlı bir ses tonuyla.
"Ne, nereye?"
"Boşver." Dedi ellerini beze silerken. "Bak, Reagan. Ben belki akşama kadar olmayabilirim. Benim için endişelenme. Sen rahatına bak. Çık dışarı, dolaş. Köyü gez yani. İstediğini yapabilirsin. Küçük bir işim çıktı sadece. Geri döneceğim!" Sözünü bitirdiği an mutfaktan hızlı adımlarla çıkacaktı ki, geri döndü.
"Reagan. İlk gününün böyle olmasını istemezdim. Özür dilerim. Ama beni de düşün. Önemli bir iş bu."