"Üzgünü- aslında üzgün falan da değilim Jisung. Bırak yarım adımı bir milim bile gelmeyeceğim sana. Benim için bittiniz derken şaka yapmıyordum."
Felix içinden geçenleri söylüyordu fakat yine de kalbinde sızlayan yerler vardı. Doğru olanı, kendisine iyi gelecek olanı yaptığını biliyordu ama bir yanı da yapmamak istiyordu sanki. Şu an o yanını dinleyemeyecek kadar kararlıydı zaten.
"Sen... Beni öylece bırak ve git diyorsun yani?" diye sordu Jisung ağlamaktan kısılmış sesiyle. Gözyaşları da yavaş yavaş dinmişti şimdi.
"Evet, öylece bırak ve git diyorum. Zaten beş yıldır yoktun. Olmamaya devam edebilirsin. Anksiyeteni yendiğin için sevindim. Umarım bir daha böyle bir hastalıkla uğraşmak zorunda kalmazsın."
Felix bunları söylüyor olsa da gözleri samimi duygular barındırmıyordu. Yine de sevinse mi yoksa üzülse mi bilemedi Jisung. Zaten Felix'in bunları içten söylediğine o da inanmıyordu pek.
"Peki." dedi ellerini gözlerine bastırırken. Göz altlarını gerdirerek sildi ve yüzü bastırılmaktan kırmızılaştı. Yine de pek umursamadı bunu. Burnunu çekip silkelendi. "Gerçekten istemiyorsan giderim, sorun değil."
Aslında büyük bir sorundu.
"Kendine iyi bak." dedi Felix ayıp olmasın diye. Evet, kalbinde burkulmuş bir yer vardı belki. Ama bu hala onlara karşı hissiz olmasının önüne geçmiyordu.
"Sen de."
Jisung bu son sözlerden sonra büyük kapıyı çekerek açmış, tam çıkacakken durup dönmüştü.
"Felix?"
Felix kendine seslenilmesi üzerine kafasını kaldırmıştı. Ne var der gibi kafasını salladığında Jisung derin bir nefes aldı.
"Bir intikam uğruna kendini yakma. Chan böyle olsun istemez."
"İstemez,di Jisung. O artık yok. Ve ne sen karışabilirsin aldığım intikama, ne de başka birisi. Çok yakında ben de sevdiğimin yanına gideceğim zaten."
Jisung duyduklarıyla beraber kaşlarını çatmış, elindeki kapıyı bırakıp kapanmasını sağlamıştı. Az önce durduğu yere yeniden adımlarken sinirle konuşmuştu.
"Sakın aklımdaki şeyi yapacağını söyleme bana Felix."
"Aynen onu yapacağım Jisung."
Felix beş yıldır bunu düşünüyordu zaten. Chan'sız bir dünya yaşamaya değer değildi onun için. Ne gerisinde bırakacağı şirket umurundaydı, ne de ailesi. Çünkü o zaten ailesini, tüm varlığını tek bir gecede kaybetmişti.
Bir aydınlatıcınız olmazsa bulunduğunuz karanlıktan çıkışı bulamaz, üstüne o karanlığa daha çok çekilirdiniz. Felix zaten beş yıldır bu karanlıkta yeterince yaşamıştı. Artık o da ışığına, yol göstericisine kavuşmak istiyordu.
"Sen kafayı yemişsin. Öyle bir şey yapmayacaksın."
Felix duyduğu cümleyle içten bir kahkaha attı. Hatta o kadar komik gelmişti ki bu cümle ona, yaklaşık 30 saniye hiç durmadan gülmüştü.
"Hi-hiç güleceğim yoktu-ahahah!"
Gözünden yaş bile gelmişti siyah saçlı çocuğun. Fakat Jisung ona dehşet içeren bakışlarıyla bakıyordu.
O gerçekten kafayı yemişti.
"Sen kimsin ki karışabiliyorsun bana Jisung? Neyimsin ki sen benim. Kardeşim desem değil, dostum desem değilsin. Eski bir dost klasiği mi çekmek istiyorsun? Buyur meydan senin..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
a little death.
FanfictionA Little Death by The Neighbourhood "Bir insan tüm hayatı boyunca en fazla 200 kez yalan söyleyebilir, daha doğrusu yalanlarını devam ettirebilirmiş. Ben birinci yalanımı söyledim sana Chan. Beyaz bir yalandı belki, doğrusunu bilmen bir şeyi değişt...