Geceye doğru gelmişti eve Felix. Üst kata; kendisini rahat hissettiği alanına çıkmadan önce orta kattaki yatak odasının banyosunda duş almış, üzerini giyinip en üst kata çıkmıştı.
Çok geçmeden Beomgyu kapıyı çalmış, duyduğu 'Gel' sesiyle içeri girmişti.
"Bir sorun oldu Felix." diyen uzun saçlı çocuk hissettiği rahatsızlıkla saçlarını ensesine doğru atmıştı.
"Ne oldu?" diye sordu Felix tek kaşını kaldırırken.
"Tüm planı ve anlaşma şartlarını mail üzerinden gönderdik, Fredo teçhizatlar için daha fazla para gerektiğini söyledi. Aslında oldukça yetecek bir miktarda anlaştık dediğin üzere ama daha fazla kazanmak istiyor olmalı. Ne yapalım, fiyatı yükseltelim mi yoksa..?" diye konuşan Beomgyu Felix'in oflayarak kendini koltuğa atmasıyla gerilmişti. Fakat gerildiği gibi bir şey olmadı.
Felix birkaç saniye alnına parmaklarını bastırdıktan sonra derin bir nefes alarak bakışlarını arkadaşına çıkardı. "Ne kadar istiyorsa ver. Şu an olası bir ters duruma engel olmalıyız. Her şey sorunsuz ilerlemeli Beomgyu, son adımdayım... Ne kadar istiyorsa ver ve kessin çenesini. Hesabını sonra sorarız."
"Tamamdır. Halledip gelmemi ister misin yoksa yalnız mı bırakayım?"
Yine o kutsal soruyu sormuştu Beomgyu. Felix'in bu soruya asla hayır demeyeceğini biliyor, şimdiden hangi içkiyi alsa diye düşünüyordu.
"Soruyor musun bir de dostum? Kap içkileri gel, bekliyorum ben." diyen Felix gülerek kafasını koltuğun sırt yaslama yerine bırakmış, öylece tavanı izlemişti. Beomgyu onun bu haline baktığı anda bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamıştı zaten. Bu yüzden işi çabucak bitsin diye hızlıca veda edip çıktı odadan.
Birkaç saat sonra elinde siyah poşetlerle kapıyı çalan Beomgyu'ya o an kapıya yakın olan Felix açmıştı. Arkadaşının elindeki iki poşetten ağır olanı alıp koltuklara doğru yürümüştü.
"En sevdiğinden aldım, bugün iyi dağıtmaya ihtiyacın varmış gibi görünüyor patron." diyen Beomgyu da aynı Felix gibi kendisini koltuklardan birine atmış, direkt poşetten çıkardığı bir şişeyi açmıştı. Ardından ikisi de poşetlerin içindeki abur cuburları ortadaki sehpaya açmış, Felix zulasından birkaç bir şey daha getirmişti. Şimdi ikisi de dağıtmaya hazırdı.
"Bugünün konusu ne?" derken elindeki cipsi havaya atıp ağzına düşmesini sağlayan uzun saçlı beden Felix'in derin bir iç çekmesine ve düşünceli bir hale bürünmesine sebep olmuştu.
"Aslında bu konuyu konuştuk seninle ama içim hala hiç rahat değil Beom, boğuluyor gibiyim sanki..." diye başladı Felix. Bir yandan da büyük yudumları sayesinde şişeyi yarılamıştı çoktan.
"Jisung meselesi anladığım kadarıyla?" diyen arkadaşıyla omuz silkti siyah saçlı olan. Bir yudum daha aldıktan sonra yüzünü buruşturdu.
"Aslında sadece o değil, bilmiyorum... Sanki sürekli etrafımda birileri var gibi hissediyorum. Sanki beş yılın sonunda ilk defa yalnız değilmişim gibi hissediyorum. Biri beni izliyormuş gibi, koruyormuş gibi. Bilmiyorum, belki de saçma gelecek bu sana ama sanki Chan beni izliyor Beomgyu. Yukarıdan bana göz kulak oluyor, etrafımı varlığıyla çeviriyor gibi... Delirdiğimi hissediyorum bazen, gerçek dışı olan bir şey nasıl bu kadar gerçek geliyor bilmiyorum. Ya gerçekten delirmişsem? Ya ölüme yakınlaştığımdan böyle olduysa?"
"Ölüme yakınlaşmak mı?" dedi Beomgyu şaşkınlıkla. Bugün çok fazla içmeyecekti çünkü Felix'in dediklerinin hepsini harfiyen hatırlamak, ona zamanı geldiğinde yardım etmek istiyordu. Şimdi bu duyduğu sözler ise içinde büyük bir korku oluşturmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
a little death.
FanfictionA Little Death by The Neighbourhood "Bir insan tüm hayatı boyunca en fazla 200 kez yalan söyleyebilir, daha doğrusu yalanlarını devam ettirebilirmiş. Ben birinci yalanımı söyledim sana Chan. Beyaz bir yalandı belki, doğrusunu bilmen bir şeyi değişt...