6

11 0 0
                                    

Ditopia

 Havin, uzun bir süredir Hera'nın yanında çalışıyordu. Fakat aklını kurcalayan tek bir şey vardı. Hera'nın isteği... Havin, burada yaşamını rahatça geçirirken Hera ise yavaş yavaş amacına ulaşıyordu. Şu ana kadar kimse Hera'ya inanmamıştı. Deli olduğu sebebiyle bir süre tedavi alma zorunluluğu altında bırakılmıştı. Havin'den alacağı hormonlarla kendi hormonlarını birleştirecek ve bir bebek sahibi olacaktı. Bu bebek ise gerçeği herkese kanıtlamasını sağlayacaktı. Doğacak çocuğa, evladı gözüyle değil sadece bir kanıt olarak bakıyordu. Havin'e koştuğu şart da buydu. Ondan almaları gereken üreme hücreleri karşılığında şu an rahatça çalışıyor, geziyor ve bir vatandaşlığa bile sahip olmadan yaşamını sürdürüyordu. Tek yapması gereken birkaç tüp kan vermek ve gerekli işlemlerin yapılmasını sağlamaktı. Bu kadar küçük bir eylem ne kadar büyük bir şeye sebep olabilirdi ki?

 Bu yüzden bu konuda çok rahattı. Bugün işten erken çıkıp doktorun yanına gidecekti. Her şey onun için çok kolaydı. Gerçi kendisine zarar verilmeyeceği garantilenmeseydi belki de bunu kabul etmezdi. Bütün bu düşünceleri kafasından defedip son belgeleri de dosyaya koyduktan sonra işten çıktı. 

 Havin, Hera'nın ona verdiği adrese doğru sürüyordu arabasını. En sonunda oraya vardığında ise buranın normal bir hastane olmadığını fark etti. Küçük bir kulübe tarzında olan bu bina; siyah ve gri renklerde, korku filmlerindeki cadı evlerini andırıyordu. Etrafını incelerken duyduğu telefon sesiyle dikkati dağıldı. Arayan Hera'ydı. Telefonu açtı. "Verdiğim adresi bulabildin mi?" diyerek söze girişti Hera. Havin önce tereddüt etti ancak soruya olumlu cevap verdi. Hera, "Kapıyı çaldıktan hemen sonra kodu söylemeyi asla unutma." deyip aniden telefonu kapattı. Havin yavaşça kulübenin kapısına yaklaştı ve zile basarak şunları söyledi: "On ne voit bien qu'avec le coeur." ('İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir.', Küçük Prens, Saint Exupéry, pt.1) 

Bu sözlerin ardından kapı açıldı. Karşısında kan kırmızısı saçları, bir kavanoz balı andıran açık kahverengi gözleri, dolgun kırmızı dudakları ve buz dağından daha soğuk olan bakışlarıyla ona bakan bir kadın vardı. Bir süre ona baktıktan sonra etrafı kolaçan etti. Ardından kapıyı açık bırakarak kafasıyla Havin'e içeriyi işaret etti ve kadın da Havin'in peşi sıra ilerledi. Önlerindeki koridorun yarısına varmamışlardı ki kadın elindeki iğneyi Havin'in boynuna enjekte etti.

 Havin uyandığında kendi evinde, kendi yatağında yatıyordu. Yavaşça doğrulmaya çalıştığında ise boynunda hissettiği ağrıyla geri yattı. Sadece boynunun tutulduğunu umarak uyumaya karar verdi.

5 Saat Sonra

 Yaklaşık bir saat önce Hera'nın ona açtığı ve acilen buluşma noktasına gelmesi gerektiğini bildiren telefonla çalıştığı şirketin arkasında kalan, on yıl önce yaşanan deprem sonucunda ciddi bir hasar gördüğü gerekçesiyle öğrencileri farklı bir okula naklettikten sonra okul idaresinin tadilat masraflarını karşılayamaması üzerine terk edilen bir koleje varmak üzere yola çıkmıştı. 

 Dört katlı - dördüncü katının tavanı tamamen çöktüğünden terası andırıyordu -, bazı duvarları yıkıldığından dolayı içerideki çürümeye yüz tutmuş sıraları ve tahtaları görebilmenin mümkün olduğu, yalnızca birkaç ampulün patlamak üzere olmasına karşın hâlâ yanmaya devam ettiği bu binanın koridorunda Hera'nın ona şart koştuğu vakit vadettiği için aldığı telefonun fenerini kullanarak konferans salonunu bulmaya çalışıyordu. Hera'nın gönderdiği mesajla odağı dağılarak mesaj kutusunu kontrol etti. "L'essentiel est invisible pour les yeux." ('Esas olan gözle görünmez.', Küçük Prens, Saint Exupéry, pt.2). Havin mesajı okuduktan sonra ensesinde hissettiği nefesle arkasını döndü. Kâküllü kısa küt saçlarının yarısı siyah yarısı beyaz, tek gözü korsan misali göz bandıyla kapalı, diğer gözü ise açık mavi tonlarında parıldayan, giydiği siyah deri tulumla bir ajanı andıran, 20-25 yaşında gibi görünen bir kız şüpheyle onu inceliyordu. Havin'in çevresinde bir tur atarak onu tekrardan tepeden tırnağa süzdü. En sonunda aralarındaki sessizliği bozdu. "Telefonunu ver."

 Havin telefonunu verip vermeme konusunda duraksayıp düşünürken yabancı telefonu elinden kaptığı gibi kurcalamaya başladı. Ekranı açtığında Havin'in en son kullandığı uygulama yani sohbet kutusu açıldı. Kadın kendi kendine mırıldanmaya başladı. "Esas olan gözle görülmez, öyle mi? Güzel..." Bir süre düşündükten sonra bu sefer sözlerinin isabeti Havin olacak şekilde konuşmasına devam etti. "Beni takip et. Konferans salonunu bulmadan önce halletmemiz gereken başka bir iş var."

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Uzun bir süre bölüm yayınlayamadım. Fakat sonunda yeni bölüm geldi.

Yaptığım alıntının tam hâli de şu şekilde: "On ne voit bien qu'avec le coeur. L'essentiel est invisible pour les yeux."

Bu alıntının en güzel çevirisini zâtımca Cemal Süreya tarafından şu şekilde yapılmıştır: "İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir, esas olan gözle görünmez."

for who has pain inside of them...





ᎶᏋÇİᏖHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin