Yeni Hayatım

9 1 0
                                    

|Ersay Üner - Nokta|

Sabah uyandığımda Chan yanımdaydı ve uyuyordu. Aklım almıyor, bir insan uyurken bile bu kadar yakışıklı ve bir o kadar da şirin olabilir mi?! Sen harika bir varlıksın Christopher Bang!

Bir süre daha onu -daha doğrusu yüzünü- izledikten sonra uyanabilmek için yüzünü yıkamaya gittim. İlk önce lavaboya gittim, sonra yüzümü yıkadım. Ağzımı temizledim ve tekrardan odaya gittim.

Odaya girdiğimde Chan üstünü giyiyordu, bu yüzden 0.5 saniyeliğine (burada biraz fazla açık sözlü olucam) karın kaslarına bakıp odadan çıkmıştım.

Kapıyı aceleyle kapattığım için elim kapıya sıkışmıştı, büyük bir inlemeye beraber elimi tutup yere çöktüm. Chan da bağırışımı duymuş olacak ki, üstünü giymediği halde yanıma gelip elime baktı.

Tabii bende bu sırada onun üst vucüdünü izlemiştim. Elime baktığımda çok derin olmasada yaralandığını gördüm. Chan hemen ilk yardım çantasını getirdi ve onu beklememi söyledi.

Birkaç dakika sonra şurup şişesine benzeyen bir şişe getirdi, bir anda şişe ve ilk yardım çantasını elime tutuşturdu. Sonra da kaşla göz arasında beni kucağına almıştı.

Ani hareketiyle beraber kollarımı anında boynuna dolamıştım ve kafamı boynuna gömmüştüm. Bir süre sonra kulağıma gelen kahkahayla karışık gülüşü duyunca kafamı kaldırdım.

Chan en güzel gülüşünü sergiliyordu, biraz ona baktım. Sonra gülüşü daha da büyüdü, ama bu sefer susmadım.

"Neye gülüyorsun acaba?"

"Bilmem, bi' düşün. "

"Ha? "

Gözleriyle elimi gösterdiğinde kafamı aşağı çevirdim ve gördüğüm şeyle elimi hızla çekip ufak bir çığlık attım. Elim çoktan eski haline gelmişti ama benim iki elimde Chan'ın -çıplak- göğüsündeydi.

Hızla kucağından atladım ve odaya çıktım, kapıyı kilitledim. Soluk soluğa kalmıştım. Ne yani, ben Chan'ın -çıplak- göğüsüne mi dokunmuştum?! Ah, bu çok utandırıcı! Umarım bir daha yaşanmaz.

Chan bir vampir olduğu için kolaylıkla odaya ışınlanıp önüne geçmişti. Bir süre daha kendime kızıp formamı giydim ve ona da formasını giymesini söyledim.

O da formasını giydiğinde çantalarımızı alıp aşağı indim, o gelince de ağzımıza ufak bir şeyler atıp terasa çıktık. İki çantayı da ben almıştım, biraz ağırdı. Chan'ın beline kollarımı dolayıp okula varmamızı bekledim.

Yine o mor kanatlarını çırparak bir prens kadar zarif ve bir o kadar da havalı bir şekilde havada süzülmüştü.

Okula geldiğimiz gibi beni sınıfa soktu ve kapıyı kapattı ama tahmin ettiğim gibi bir şey yapmamıştı. Tam aksine, pencereyi açıp cam kenarından bir kutu çıkardı ve hiçbir şey demeden kutuyu elime verdi ve sınıftan çıktı.

Peşinden gideceğim sırada kapıdan bir ses geldi: kapıyı kilitleme sesi..

Sesi duyduğum an kapıyı açmaya çalıştım, defalarca denedim ama kapı açılmadı. En sonunda sinirle karışık korkuyla beraber kutuyu açıp içindeki şeye baktım.

Bir kol saati vardı, pahalı olduğu çok belliydi ama bunu umursamadan saati pencereye doğru fırlattım. Pencerenin camı kırılmıştı, bir kaç kez daha denedim ama geçebileceğim kadar kırılmamıştı.

Gittikçe fenalaşıyordum, anlık bir sinirle elimi yumruk yapıp pencere camına vurmaya başladım. Her bir vuruşuma elim daha çok kanıyordu, en sonunda şarj adaptörü büyüklüğünde bir cam elime girdi.

purple winged vampire Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin