"Beomgyu?" diye konuştu telefonuna.
"Efendim patronların en güzeli?"
"Cıvıma amına koyayım. Sana attığım mesajı görmüşsün, gelişme var mı?"
"Şu anlık yok. Olduğu an haber vereceğim ben sana merak etme. Ayrıca, Han Jisung'un yanına geldiğini duydum?"
"Evet, öyle oldu." dedi Felix burun kemerini sıkarken. Gözlerini de sıkı sıkı kapatmıştı. Ağlamaktan acımaya başlamıştı çünkü göz pınarları. "Sonra baş başa konuşuruz bu konuyu, yanında ekiptekiler vardır."
"Şimdi konuşmak istiyorsan sakin bir yere geçebilirim, yanına da gelebilirim. Sen bilirsin."
"Hayır hayır, gerek yok. İşine bak sen. Şu bilgileri daha hızlı bulmalarını emret, bulunduğunda da al direkt, beni aramadan yanıma gel. Biraz dertleşiriz hem."
"Tamam, dikkat et kendine. Çat kapı geleceğim yanına o zaman haberin olsun."
"Tamam. Sen de dikkat et."
Telefonu kapattıktan sonra oflayıp koltuğa tabiri caizse fırlatmış, bulunduğu odada ileri geri yürümeye devam etmişti Felix.
Beomgyu'ya attığı mesaj aslında bir adamın bilgilerini içeriyordu. Mekanının ve diğer bilgilerinin bulunması için talimat vermişti.
Çünkü o adam Chan'ın ölümüne dahil olan kişilerin sonuncusuydu.
Çok az kalmıştı, son adımdaydı Felix. Bu yüzden oldukça stres yapıyordu bu konuda. Hiçbir şeyi berbat etmek istemiyordu. Üstüne üstlük içinde yapamayacağına dair büyük bir endişe de vardı.
Bu zamana kadar bir sürü adam öldürmüştü. Onların kirli kanlarını kendi küçük bedeninde taşıyordu. Ama bu onu rahatsız etmiyordu. Sonuçta sevdiği kişi için canını verirdi. Onun intikamı kendi intikamı demekti.
Chan'ın kanının bir damlasının dahi yerde kalmadığından emin olmalıydı.
Bir damla kalmıştı, ve o damla da son adamı öldürmesiyle beraber silinip gidecekti yeryüzünden. Sevgilisi rahatlayacaktı artık. En azından Felix öyle düşünüyordu.
Her bir adam daha öldürdüğünde üstünden ağır bir yük kalkmış gibi hissediyordu. Bunu hissetmesini sağlayan şey ise Chan'ın da yukarıda bir yerlerde gittikçe huzura erdiğini düşünmesiydi.
Kapının sesi düşüncelerinden arınmasını sağladığında bedenini döndürüp seslendi. "Gir."
"Efendim," dedi içeriye giren koruma. Felix onu bal rengi saçlarından hemen tanımıştı. "Bay Lee buradalar. İzninizle içeriye alacağız."
"Bugün de gelen gidene amına koyayım. Neyse, alabilirsiniz Kai."
Kai tek bir baş sallamasıyla beraber dışarı çıkıp kapıyı kapatıyordu ki Felix'in ona seslenmesiyle durdu.
"Kai?"
"Buyurun efendim." dedi genç adam gözlerini patronunda tutarken. Onun patronu kadar yakışıklısı var mıydı bu yer altında acaba? Şu ana kadar hiç görmemişti Kai. Tabi, Chan'dan sonra hiç görmemişti elbette. Birbirlerine yakıştırdığı tek ikiliydi. Uzun zaman önce...
"Bahiyyih iyileşti mi? Ona birkaç gün sonra ihtiyacım olacak gibi duruyor. Durumu nasıl?"
"Yarası iyileşmek üzere, fakat psikolojik açıdan pek iyi olduğunu söyleyemem efendim." diye konuştu Kai saygılı bir biçimde.
Kardeşi yaklaşık iki hafta önce yine Felix'in birilerini öldürmek için yaptığı bir planda ciddi bir yara almıştı. Aslında Kai onun daha fazla dinlenmesini isterdi ama patronu gel dediğinde gelmek zorundaydı işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
a little death.
FanfictionA Little Death by The Neighbourhood "Bir insan tüm hayatı boyunca en fazla 200 kez yalan söyleyebilir, daha doğrusu yalanlarını devam ettirebilirmiş. Ben birinci yalanımı söyledim sana Chan. Beyaz bir yalandı belki, doğrusunu bilmen bir şeyi değişt...