AŞK VE NEFRET

4 1 0
                                    

AŞK VE NEFRET'E HOŞ GELDİNİZ.

***

Karanlıktan korkar mıydınız? 

Hani ışıkların kapatıldığı ilk anda ki o hiç bir şeyi görememe hissiyatı, etraftan gelecek olan herhangi bir tehlikeye karşı savunmasız hissetmek...

Ya da tam tersini hisseden var mı? 

Karanlıkta kendinizi bulduğunu, karanlığın sessizliğinde kalp atış sesini dinlemeyi seven yok mu? Karanlığın verdiği o temkinli his, zevk vermiyor mu size? 

Sizi bilmem ama ben karanlığa bayılıyorum. Özellikle de etrafımda olan olayları karanlığın o puslu havasında izlemeye bayılıyorum. Çünkü ben karanlığın gölgesiyim. Tam sekiz yaşımdan beri. Gerektiğin de karanlığın bile gölgesini takip eder, kendi karanlığımla benden daha karanlık olanları yok ederdim. 

Aydınlık benim için bir tehditti. 

Çünkü ben karanlıkta yaşayan bir böcekten farksızdım. Aydınlığa çıkamazdım. Çünkü ben tam olarak, karanlıkla bütünleşmiş bir canavardım. 

Uzun deri montumun cebine soktuğum ellerim, soğuktan titriyordu. Yağan kar, uzun siyah saçlarıma yapışsa da bu durumdan memnundum. Çünkü az önce planımın başlaması için gereken kişiyi bulmuştum. 

Bu güne kadar, ilmek ilmek işlediğim planım artık baş karakterle birlikte başlayacaktı. 16 yıllık koca bir plan. 

Ayaklarımın dibinde yatan adama kısa bir bakış attım. Hafifçe dizlerimin üzerinde çöktüm ve adamın kanlı suratına baktım. ''Öldüğün için teşekkürler bayım.'' kısık sesle söylediğim şey, ıssız alanda beni güldürmüştü. Karla kaplanmış bir çatı katındaydık. 30 katlı bir binanın çatı katında. 

Pardon, babama ait bir binanın çatı katında. Böyle daha açıklayıcı oldu değil mi? 

Ayağa kalkıp, İstanbul'un yukarıdan görüntüsüne baktım. Kar yağarken İstanbul daha masum gözüküyordu. Olduğunun aksine. Kirli ve utanmaz değildi. Sanki günahları için tövbe eder gibi, suçlarını beyaz bir örtüyle kapatmaya çalışıyordu af diler gibi. 

Gülümsedim. 

''Artı çok geç İstanbul!'' sesim gökyüzünde dağılırken, kahkaha attım. ''Her şey için artık çok geç. Çünkü, artık oyun başladı.'' 

-

Büyük bir savaşın başlaması için küçük bir tohumu ortaya atmamın üzerinden tam iki gün geçmişti.

Beklediğimden daha çabuk gelişen olaylar, beni sadece eğlendiriyordu. Oturduğum koltukta, çaresizce oradan oraya koşuşturan babamı izlemek bana o kadar çok zevk veriyordu ki. Çalan her telefon, kalbimi ayrı bir neşeyle dolduruyor babamın ağzından çıkan her küfürü gülümsememi biraz daha genişletmemi sağlıyordu. 

Bacak bacak üstüne atmış, bol şekerli kahvemi içerken olabildiğince sakindim. Ancak içimde havai fişekler patlıyordu. 

Bu sadece bir başlangıçtı. 

''Sikiceğim böyle işi. Benim binamda ölü bulunmuş olması onu benim öldürdüğüm anlamına mı geliyor lan ibne! Haberim yoktu diyorum. Kamera görüntüleri silinmiş, parmak izi yok. Zaten iki gündür şiddetli kar yapıyor, cesedi bile bir gün sonra bulabildik. Her kim yaptıysa bunu beni suçlamak için yapmış.''  babamın sinirle sesi ve çaresizliği bana huzur veriyordu. 

Böyle devam et Hasan Yılmazoğlu. Böyle devam et. Ve mümkünse olabildiğince çok sürün.

Babam küfür edip, telefonu kapattı ve duvara doğru fırlattı. Parçalanan telefon bugün ki sekizinci telefondu. Parasını ben vermiyordum sonuçta, istediği kadar telefon kırabilirdi. 

Direk olarak babama bakarken, onun kırılan telefona baktığını fark ettim. Sık nefesleri ve terleyen alnı endişeli olduğunu açıkça belli ediyordu. Kravatını gevşetmiş, gömleğini kırıştırmıştı. İki gündür aynı kıyafetleydi. 

Onu böyle görmeyeli uzun zaman olmuştu. Hatta pardon, onu ben hiç böyle görmemiştim ki! 

O yer altı hükümdarı Hasan Yılmazoğluydu. O korkmazdı, endişelenmezdi. Eğer böyle bir durumu öngörürse, sorunu ortadan kaldırırdı. 

Gözleri yavaşça bana kayınca, ona hafifçe gülümsedim. O ise kaşlarını çatarak bana baktı. ''İki gündür neredeydin sen? Bu işlerle senin ilgilenmen gerekirdi Alin.'' dedi. 

Gülümsedim ve yavaşça ayağa kalktım. 

''Son iki gündür, kumarhane de ki işlerle ilgileniyordum baba. Hatırlatırım bu görevi bana sen vermiştin. Sorun çıkaran herifle ilgilendim. Adam, olabildiğince inatçıydı. Konuşturmam biraz uzun sürdü.'' dedim ve kahvemi elime alıp kalan bir kaç yudumu tek hamle de içtim. 

Babam dediklerimi kafasında toparlarken, hızla arkasını döndü ve masasında ki her şeyi yere fırlattı. Bütün cam vazolar ve evraklar etrafa dağılırken, ben arkadan gülümseyerek ona bakıyordum. 

''Kim yapar bu şerefsizliği? Kim ha! Benim şirketime girecek kadar, hatta benim şirketimde adam öldürecek kadar kendine güvenen sik kafalı kim?'' bağırışı, eminim dışarı da herkes tarafından duyuluyordu. 

 Kollarımı karnımda birleştirdim ve kafamı hafifçe sağ omzuma doğru yatırdım.

Ben yaptım baba, demek istedim. O adamı bizzat ben öldürdüm. Bana aldığın siyah deri eldivenlerle, kafasına ben sıktım. Ardından başında durup, ona öldüğü için teşekkür ettim. Kamera kayıtlarını bizzat ben sildim. 

Bana o kadar çok güveniyorsun ki baba. Bana hiç düşünmeden arkanı dönebiliyorsun. Ama şunu unutuyorsun, ben senin kızınım baba. 

Gülümsemem hızla solarken, onun kızı olmam gerçeği bir kez daha midemi bulandırdı. Gene kendi içimde düşüncelere dalacağım sırada hızla açılan kapı ile babam sıkı bir küfür savurdu. 

''Lan mağaraya mı giriyorsun, orospu çocuğu. İnsanı eğitim almamış ayı yavrusu.'' babam böyle konuşmaya devam ederken, ben gene koltuğa geçip oturdum ve gelen kişiye baktım. Bu babamın sağ kolu Muratdı. Beklediğim haberi getirmiş olmalıydı. 

''Özür dilerim efendim ama acil olmasa böyle bir saygısızlık etmezdim.'' dedi. Ve içeri girip, kapıyı kapattı.

''Karan Demirkan, Amerika'dan bu sabah İstanbula'a geldi. Özel jet ile gelmesi ve geldiği gibi de....'' Murat susarken, babam ona dikkatle bakmaya devam etti. ''Lan devam etsene geri zekalı.'' 

''E-Efendim, Karan Bey acil toplantı istediğini belirtti.'' içime içime gülerken, ortamda ki sessizlik tam bir dramaydı. Bir gün hayatımı filme almayı düşünüyordum. İyi para kazanırdım bence. 

Babam ilk beş dakika sessizliğini koruduktan sonra yavaşça büyük camlara doğru yöneldi. Halen daha karla boğuşan İstanbul'a son kez baktı. Son kez diyordum çünkü bundan sonra ayakta duramayacaktı. Çünkü onun ayaklarını kıracaktım. Önümde diz çökecekti. Ve ağızından salyalar akarken ayaklarıma kapanacaktı. Benden özür dileyecek, yalvaracaktı. 

Çünkü o bunu sonuna kadar hak etmişti. 

*** 

YILDIZA BASMAYI VE KÜTÜPHANENİZE EKLEMEYİ UNUTMAYIN!!

TEŞEKKÜRLER ☺ 

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 03, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Aşk ve NefretHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin