3. bölüm: Merak

10 1 0
                                    

Gözlerime birkaç kez kırpıştırdım. Ormanlık alandaydım yerde oturuyordum. Benim burada ne işim vardı? Nasıl gelmiştim? İki senedir evden dışarı adımımı atmayan ben buraya Nasıl gelmiştim? Artık uyurgezer olduğumu düşünmeye başlamıştım ama evden nasıl çıkmıştım ki.

Hızlı ayağa kalktım üstündeki tozları silkelerken gözlerim kollarıma kaydı. Üstümde beyaz boğazlı belimde biten bir kazak vardı. Altında ise siyah yüksek bel dar bir pantolon ayağımda da siyah bot vardı. Güzel gözüküyordum yani bence güzel gözüküyordu. Kazağın kol kısmını biraz yukarı çekip koluma baktım ama ne morluklar ne de kemer izleri vardı. Hepsi yok olmuştu. Üstümde gördüklerimin şaşkınlığı varken yanından çok hızlı bir şekilde bir şey geçti korkuyla arkamı döndüm bir kız vardı.

Kızın gözlerinde hırs sinir öfke ve büyük bir istek vardı. "Sen kimsin" diye bir soru yönelttim korkuyla. Gözlerindeki istek gittikçe büyüyordu. Derin bir nefes çekti içine ve sesli bir şekilde geri verdi. Sanki bir şey yapmamak için kendini zor tutuyordu ya da tutmaya çalışıyordu ve bunda pek başarılı olduğu söylenemezdi.

"Akşam yemeği olacağın kişiyim" demesi ile olduğum yerde kaldım. "ne" diye bir şaşırma nida döküldü dudaklarımdan. Beynim dediklerini idrak etmesi ile arkamı dönüp koşmaya başladım. Korku tüm bedenimi ele geçirmişti. Kalbim çok hızlı atıyordu ayağımın ağaç köküne takılması ile yüz üstü yere düştüm. Kafamı kaldırıp arkama yani geldiğim yöne baktım. O kız sanki avına korku vererek işkence etmek ister gibi yavaş adımlarla üstüme geliyordu büyük ihtimalle O av ben oluyordum. Ayağa kalkmaya çalıştım ama olmuyordu. Ayak bileğim çok acıyordu kendimi geriye doğru sürüklemeye başladım ama çok uzaklaşamadan kız koşmaya başladı ve bir anda havalandı elindeki bıçağı İki eliyle kavradı tam üstüme atlıyordu ki korkuyla Bir çığlık attım.

Nefes nefese yattığım yerden doğruldum. "Rüyaymış" dedim kendimi sakinleştirmeye çalışırken. Korkudan elim ayağım titriyordu. Başımda yoğun bir ağrı vardı. Gördüklerim bir rüyaydı ama çok gerçekçiydi hem de her şeyiyle. Aslında rüya demeye bir şahit isterdi ancak olsa olsa kabusu olurdu. Derin nefesler alıp vermeye başladım. Kendimi sakinleştirmek için, yastığın altındaki telefonu alıp saate baktım. Sabahın 4'üydü tekrar uyumaya çalışsam da olmayacağını bildiğim için yataktan kalkıp kapıya doğru adımladım bahçeye çıkıp temiz hava almak iyi gelebilirdi.

Merdivenleri sessiz olmaya Özen göstererek indim ve solondan bahçe açılan kapıdan çıktım. Bahçe çok olmasa da büyüktü. Annem en güzel şekilde dekore etmişti bahçeyi. Diğer evin bahçesi ile bizim bahçeyi ayıran duvarın kenarlarında birbirinden güzel çiçekler dikmişti. Her gün onlarla ilgilenir çocuk sever gibi nazlardı çiçekleri. Annem gittikten sonra ben onlarla ilgilenmeye başlamıştım. Aslında şimdiye kadar çürüyüp kaybolmaları lazımdı ama hala ilk dikildikleri gibi duruyorlardı. Bahçenin bir köşesinde oturma alanı vardı. Kahverengiye bürünmüştü Annemin en sevdiği renkti kahverengi. Elbiseleri, ayakkabıları ona ait olan her şey kahverengiydi. Oturma alanının 3-4 metre sağında iki kişilik bir salıncak vardı. Küçük bir de havuz vardı bahçenin en köşesinde pek kullanmazdık ama her mevsim temizletirdik.

Babam evde pek durmazdı dursa da bahçeye çıkmazdı. Daha doğrusu odasından çıkmazdı. Salıncağa doğru yürüyüp oturdum ve hafifçe ittirdim kendimi salıncak yavaşça sallandı. Ben de arkama yaslandım kasımın sonlarındaydık kış kapımızı çalmıştı ve yavaş yavaş geliyordu. Hafif ama sert soğukluğunu belli eden bir rüzgar esti o kara günün aksine. Soğuk havaları severdim ya da soğuğun kendisini seviyordum. Güneşi de severdim aslında ama soğuk tercihimdi. Rüzgar dinmeden önüne çıkan ne varsa alıp götürmek ister gibi esmeye devam ediyordu. O kara günde ise rüzgar ılık ve kesik kesikti nefes alışverişinin sıklığı gibi gökyüzü ise elime bulaşan kanın koyduğu kadar karanlıktı.

Değişen HayatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin