Ben bir ayyaşım, sekiz çizer ayaklarım
Özlemişim sarhoşluğunu, bu semtin sokaklarının
Gecenin biri, aptalın biri
Kalbinin dışında bekliyor içeri girmeyiEmir Can İğrek
"Ben, Damla." dedim. "Damla Özoğul." diye devam ettim. Bir an için oldukça komik geldi. Senden geriye sadece bu nefret ettiğin isim kalacak. "Anlatacak pek de birşey yokmuş aslında." Ben balkonun tek tarafı açılmış camından dışarı bakıyordum. O ise bana doğru oturmuş, beni izliyordu. "Bence anlatacak çok şeyin var." dedi.
Bir nefes daha çektim sigaradan. Konuşmak için üfledim dumanı. Nefesi vermek yerine içimde tutup boğulmayı tercih ederdim halbuki. "18 yaşındayım. Mezuna kaldım." diye başladım ama. Nasıl devam edeceğim bilmiyordum. İlginç bir geceydi. Hayatım sikilmişti ve ben sıçmıştım. 'Sorsada öyle konuşsak hiç anlatasım yok.' dedi biri kafamın içinde. Haklıydı valla.
"Neden atıldın evden? Ya da atıldın mı?" diye sordu, sanki konuşmaya niyetim olmadığını anlamış gibi. "Evdekilere yaranamadım bir türlü." Masanın üzerindeki kolumu doğrultup başımı yasladım elime. "Yaptığım her şey hor görüldü hep. Ders çalışmak için kütüphaneye giderken bile 'kim bilir ne orospuluk yapmaya gidiyorsun.' dediler. Görmezden geldim. Hep akıllı, hayırlı evlat olmaya çalıştım. Ne yaptımsa da yaranamadım." Göğüs kafesimin tam ortasındaki ağrı tekrar belli etti kendini. Elimi göğsüme bastırmamak için direndim birkaç saniye. "Depresyona girdim. 'Dikkat çekmeye çalışıyorsun' dediler. Yemeden içmeden kesildim. 'İlgi istiyorsun.' dediler. Sadece birgün odamı tam toplamadım. 'Bir boka yaramıyorsun.' dediler. Onlar nasıl istediyse öyle yaşadım, öyle yaptım. Ama yine de sevdiremedim kendimi. Bir kez olsun okşanmadı başım. Bir kez olsun 'aferin' deyip tebrik etmediler beni. Bugün de kavga ettik. Ben onlara ne yaptımsa anlattım, 'sorun sizsiniz' diye yüzlerine vurunca da dayağımı yedim tepe tepe. Biraz hava almak için kapıyı açınca da 'siktir git' dedi babam. 'Orospuluğunu kime yaptıysan ona git.' dedi. Gidecek yerim yoktu. Geberip gitmek en iyi çözüm gibi gözüktü bir an. Sonra da köprüye gittim işte. En sonunda da sen buldun beni." Kaşları hafifçe çatıktı. Derin bir nefes aldı ben sözümü bitirince. "Ben gelmesem atlayacak mıydın?" dedi sıkıntılı sıkıntılı.
Yüzüne baktım birkaç saniye. İç çektim. "Atlamaya meyilliydim, henüz karar vermemiştim." dedim. Bir tuhaf baktı yüzüme. Kaşları çatıktı. Gözümün içine baktı, sanki bir şeyler anlamaya çalışır gibi. Elaların içinde yeşillere baktım bir an. "İyi ki gelmişim, diyebilir miyiz?" dedi. Çekindi gibi biraz. Rahatlasın diye tebessüm ettim. "Sen iste diyelim, beyefendi." Gülümsedi. "Ben istedim diye mi yaşayacaksın yani?" dudak büktüm. "Yaşamaya bahane işte." dedim omuz silkip. Güldü tekrar, başını iki yana salladı.
İkimizde bir süre dışarıyı izledik. Ben bacaklarımı sallamaya başladığım sırada güldüğünü duydum. Kafamı ona çevirdiğimde bana bakıyordu. "Adımı sormadın?" dedi. Güldüm. Ne kadardır evindeyim herifin ne adını sorduk ne bir şeyini. "Adın ne?" dedim. "Oğuz." dedi hiç beklemeden. Arka tarafta Yaşar komutanın sesi geldi bir an. Oğuz uyan Oğuz! Aptal gibi tekrar güldüm. "Noldu ya beğenmedin mi adımı?" dedi, numaradan alınmış gibi. "Yoo," dedim gevşek gevşek. "Dağ'daki Oğuz geldi bir an aklıma." dedim. Beyin süzgecim çalışmayı bırakmış sanırım. Fazla açık sözlüyüm. "Oğuz uyan Oğuz." dedi. Bu sefer karşılıklı güldük.
"Ev sahibi olarak biraz da siz anlatın Oğuz Bey." Utanmazlığımız da hat safhada. E tabii. "İstanbul Üniversitesi'nde Hukuk okuyorum." diye konuşmaya girince bir tık şok olmuş bulundum. Havalanan kaşlarım ve sırıtan suratımla bok gibi bir mimik ürettim. Oğuz ise tipime gülüp konuşmaya devam etti. "3. sınıfım. Bu senenin başına kadar yurttaydım aslında, ortam sıktı. Bende eve çıktım işte. Onun dışında bende anlatacak pek birşey yok. Monoton bir hayat. Bu sene ki en büyük aksiyonum sen oldun mesela." Ara ara nefes çektiğim sigara neredeyse bitmek üzereydi. Son bir nefes daha çektim o bana bakarken. Tüh ya bitti. Uzanıp sigarayı küllüğe bastırdım.
Bir anda doğruldu, parmağının ucuyla itti sigara kutusunu önüme. "Bazı konular öyle tek dalla hallolmaz, bütün ciğeri koyacaksın ortaya , derdi dayım." O an büyükçe gülümsemesine dikkat kesildim niyeyse. O nasıl gülüş zalımın oğlu. Bizene kızım , aaa. Elin adamı. Göz göze geldik. Yine. "E bende katılıyorum bu dediğine." Konuşurken araya mimiklerini ve jestlerini de katıyor, insana ne anlatırsa dinletme boyunduruğunda bırakıyordu. Sanki ne anlatsa dinlemek zorunda kalıyordunuz.Önüme uzattığı kutudan bi dal daha aldım. Yaktım. Kollarımı masanın üstünde birleştirdim, çenemi yasladım. Korunma pozisyonuna gerek yok. Refleks. Hayır, değil. Tamam, değil.
"Eee, başka?" dedim. Kendisi hakkında biraz daha bilgi versin diye. "Benim peder trabzonluymuş. Hiç görmedim kendisini. Annemin taraf Romanya göçmeni. Ama ben Edirne'de doğdum, büyüdüm." Kızım bas nikahı, bas. Ya amık bi sus, evsiziz biz. "Senden küçük bi kız kardeşim var. Eda adı. Şuan tam teşekküllü bir ergen olduğu için pek bir asi. İki dertleşelim diye arıyorum. Siktir git, diyor. Kapatıyor suratıma." Güldü kendi kendine. "Sabah arayıp 'kendime derdimi dinleyecek birini buldum.' diyeyim de kudursun." Bende güldüm. 'Derdimi dinleyecek biri.' "Ebeme sövecek gibi geldi." dedim. "Söver." dedi.
Birbirimize baktık yine. O gülümsemesini bozmadı. Bende tebessüm etmeye devam ettim.
Damla ve Oğuz. Biz iki gerizekalı balkonda kasım rüzgarında oturuyoruz, saat gece 4.27. Ve biz iki gerizekalı, gerizekalılığımızla birbirimize bakıyoruz.Damla ve Oğuz. Sadece bu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yuvasızlar
JugendliteraturEvsizler değilde, yuvasızlar denir bize. Evini bırakıp gidenlere. Ama aynı samimiyeti, aynı hissi gittikleri yerde bulamayanlara. Bir yuvası olmayanlara. Anne ve babası sağ olup, öksüz ve yetim gibi yaşayanlara. Yuvasız olan sen ve bana. Yuvam olma...