Bölüm 26 - Yusuf ile Bünyamin

776 41 180
                                    

1 hafta.

1 hafta, 7 gün, 168 saat...

Babalarının cenazesinde birbirine sarılıp ağlayan kardeşlerin babaları yüzünden ettiği kavganın ardından Veysel ve Cemile'nin evi terk edişinin üzerinden tamı tamına bir hafta geçmişti.

Bu süreçte ikisi de daha çok acı çekmişti giderek. Kenan ayrı, Veysel ayrı yanıyordu. Babalarını kaybetmelerinin yanı sıra artık birbirlerini de kaybetmişlerdi.

Muammer'i ölüm, onları hayat ayırmıştı.

Veysel'in acısını dönüştürdüğü öfke günler geçtikçe dinmişti. Şimdi aklından çıkmıyordu o gün yaşananlar, abisine söylediği her bir cümle tek tek kulaklarında yankılanıyordu. Kenan'ın kaldırdığı eli gördüğü anda öfkesi ve kırgınlığı had safhaya çıkmış, ona asla söylemeyeceği şeyler söyletmişti ve Veysel hatırladıkça içinin pişmanlıkla yandığını hissediyordu.

Dalgın gözleri evinin penceresinden uzaklara takılı kalmıştı, yüzündeki ifadeden ne düşündüğü anlaşılamazdı. Pervaza yasladığı dirseğini hafifçe yukarı çekerek yanağını eline yasladı. Birkaç saniyeliğine de olsa uzaklaştığı düşüncelere yeniden döndü sonra.

Kenan'ın nasıl olduğunu pek bilmiyordu. Bir kere Elif'le tesadüfen sokakta karşılaştığında, yüzüne pek bakamadan çekine çekine "Abim nasıl?" diye sormuştu. Elif bir an içinde biriken ne varsa dökecek gibi dursa da sonra kardeşler arasındaki meseleye karışmama kararı alarak "Üzgün, kırgın." diye mırıldanmış ve gözlerini kaçıran Veysel'in başka bir şey sormayacağından emin olarak sert adımlarla uzaklaşmıştı oradan.

Güneşin batmasına henüz saatler olsa da hava pusluydu, kış artık Gedelli'ye varlığını hissettirmeye başlamıştı. Gözleri kara bulutlarda dolanan Veysel, merdivenlerden duyduğu sesle sıyrıldı dalgınlığından. Dönüp baktı; Cemile gelmişti. Arkasında biri daha vardı.

"Veysel'im, bak kim geldi."

"Selamün aleyküm." diyerek salona giren Hüseyin'i gördüğü anda oturduğu yerde toparlandı Veysel, hızlıca ayağa kalkarak başını salladı.

"Aleyküm selam amca, hoşgeldin."

"Hoşbulduk, hoşbulduk." diye mırıldandı Hüseyin. Abisini kaybetmiş olmanın acısını atlatsa da hala eski neşesine dönememişti. Oluşan sessizlikte Cemile hızla öne atıldı:

"Buyur geç, ben çay koyayım size-"

"Yok gızım, ben çok kalmayacam." dedi Hüseyin hemen. "Zahmet etme."

Cemile başını salladı. Hüseyin'in neden geldiğini az çok anlamıştı, bu yüzden derin bir nefes verdi ve "Ben çocuklara bakayım." diyerek Veysel'e hafifçe gülümsedikten sonra arkasını döndü, salondan çıktı.

"Geç amca otur, gel." dedi Veysel, eliyle sediri göstererek. Hüseyin oturdu, arkasına yaslandı ve çaprazındaki, cam kenarındaki sedirde oturan Veysel'e baktı birkaç saniye.

"Nasılsın, anlat bakayım." dedi sessizce. Veysel ona baktı, yutkundu. Sanki amcasında babasının izlerini görüyordu, sanki baktıkça o geliyordu aklına - gerçi çıktığı mı vardı?

"Yani, işte..." diyerek başını öne eğdi, sesi neredeyse duyulmuyordu. Boğazına oturan yumruyu şimdiden hissetmişti. "Alışmaya çalışıyom... Olduğu kadar." Usulca başını kaldırıp amcasına baktı sonra. "Sen?"

Hüseyin iç geçirdi. "İşte ben de aynı... Abimin yokluğuna alıştırmaya çalışıyom kendimi." Hafifçe güldü, bu gülüşte acı gizliydi. "Artık kavga edeceğim biri de yok... Daha sessiz geçiyor günler."

One Shots • VeyKen (Gönül Dağı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin